İnsanlığın dönüm noktalarından birini yaşıyoruz. Tarihe şahitlik etmek ile tarihi yazmak arasındaki ince ayrımın farkında olanlar, sorumluluklarının bilinciyle hareket ederlerse ilahi yargının ve büyük insanlık tarihinin karşısına yüz akıyla çıkabilirler.

Allah’ın kanunudur; hiçbir zulüm ilelebet devam etmez. Daha dün Güney Afrika’da hiç bitmeyecekmiş gibi gelen “apartheid rejimi” tarihe karıştığı gibi, bu zulme ortak olanlar bugün nefretle anılıyor. Hemen öncesinde Vietnam’da yaşananlar bugün kâbus olarak hatırlanıyor ve zulmün sahibi ABD en başta kendi topraklarında eleştiriliyor, kınanıyor. ABD ve İsrail’in bugünkü yaptıklarının varacağı yer de aynıdır. Kazanamazlar, kazanamayacaklar!

Ne yazık ki Batı âlemi bu hataları tekrar etmekten bıkmadı. Özellikle ABD’nin güç sarhoşluğuyla “istediğimi yaparım” yönlü adımları her seferinde dönüp kendisini vuruyor. 1990’dan bu yana Irak, Afganistan, Libya, Sudan ve Somali’deki katliamları ABD’ye hiçbir şey kazandırmadığı gibi işgal ettiği bölgelerden atılmasına, saldırıların kendi topraklarına sıçramasına ve direnişin istikrarlı ve kararlı şekilde ABD’yi dört bir yandan kuşatmasıyla sonuçlandı.

Daha bir asır önce ABD Başkanı Wilson’ın ortaya koyduğu idealler, bugünün ABD başkanı tarafından yerle bir ediliyor. ABD’nin kurucu zihniyetini yansıtan tarafsızlık ve ara buluculuk rolünü unutan bugünün ABD başkanı, katillerle sarmaş dolaş pozlar vererek “özgürlükler ülkesi” masalının dibine kibrit suyu döküyor.

ABD’nin Gazze’ye yönelik saldırılarda açıkça İsrail’den ve siyonizmden yana olduğunu açıklaması ve iki uçak gemisi, yüzlerce uçak, binaları yerle bir eden sığınak bombaları ve binlerce asker desteği sağlaması bir devrin sonunu haber veriyor. Gazze’de yaşanan katliamlar küresel oyuncuların gerçek niyetlerini ve gerçek yüzlerini ortaya koyması bakımından büyük bir önem taşıyor.

Sadece ABD değil, “büyük insanlık rüyası” olarak lanse edilen Avrupa Birliği de yaşanan katliamlar karşısındaki tutumuyla fabrika ayarlarına dönerek “Haçlı ruhu”nu bir kez daha gözler önüne seriyor. Avrupa’nın bayraklaştırdığı tüm o “insan hakları”, “özgür dünya”, “hümanist insanlık rüyası” veya “yaşam hakkı” sloganlarının ne denli boş olduğu ortaya çıkıyor. Görünen o ki Batı için “insan” sadece Batılı Hristiyanları ve iş birlikçisi siyonistleri kapsıyor.

Daha dün Yahudileri toplama kamplarında imha eden Almanlar, akılları sıra günah çıkarttıklarını zannederek bu kez de başka bir soykırıma alkış tutuyor. Almanya’yı takip eden Hollanda, Fransa, İsveç, İngiltere gibi ülkeler de Gazze’de tüm dünyanın gözleri önünde yaşanan katliamı görmezden geldikleri gibi kendi topraklarındaki protestoları engellemeye çalışıyor. İnsanlığını yitirmemiş bir avuç Batılının sesini kesip katliamı perdelemeye çalışmaları ilk değil! Aynı Batı ülkeleri zamanında Hitler’in yaptıklarını da görmezden gelmişlerdi. Tarih bunları unutmuyor!

Bir yıldır Ukrayna’da yaşanan katliamları yüksek sesle protesto eden, Rusya’ya ambargo kararı alan, bu da yetmemiş gibi Ukrayna’ya askerî teçhizat gönderen Batı âlemi sadece 10 günde Ukrayna’da ölenlerin toplamından fazla çocuk katleden İsrail’e ses çıkarmadığı gibi destek açıklamaları yapıyor. Ortaya çıkan bu manzara sözde Batı medeniyetinin siyaseten ve ahlaken geçerliliğini yitirdiğini gösteriyor bizlere.

Gazze’de yaşanan katliamlar yeni bir dünyanın kapısını aralayarak makyajı akan Batı’nın, özü itibarıyla Haçlı zihniyetini hiçbir zaman terk etmediği gerçeğini bizlere hatırlatıyor. ABD Başkanının İsrail’e verdiği açık destek, orta ve uzun vadede en çok da kendi ülkesine dönük gelişmelerin fitilini ateşledi. İsrail’in bölgede tutunamayacağı açıkça ortaya çıktı. Gazze’de yaşanan saldırılar ne kadar güçlü olursa olsun, ne kadar insan katlederse etsin, her şey siyonist rejimin sonunu getiren yeni bir aşamayı haber veriyor.

Tıpkı I. Haçlı Seferi sonucunda Kudüs’ü yaklaşık bir asır elinde tutan Haçlıların karşısında Müslümanları tek çatı altında toplayan Selahaddin Eyyubi gibi bugünkü İslam âlemi de tek bir noktaya yönelmeye başladı. İslam dünyasının dört bir yanındaki yürüyüş ve protestolar derin bir uykudan uyanmanın izlerini taşıyor. Batı’nın gerçek yüzünü gören milyonlarca Müslüman, Gazze’de yaşananlara sessiz kalan kendi rejimlerini sıkıştırmaya başladı. Bu sürecin sonu ABD ve ortakları ile siyonist rejimin bölgeden tasfiye edilmesinde önemli bir dönemeç olacaktır. Çünkü ABD olmadan siyonist İsrail’in bölgede tutunabilmesi sadece hayalden ibaret. ABD tıpkı Afganistan’dan çekildiği gibi, Irak’ı terk ettiği gibi diğer bölge ülkelerinden de çıkmak zorunda kalacaktır.

Gazze’de ve Ukrayna’da uygulanan ikiyüzlülüğü açıkça gören Arap ülkeleri kendi topraklarındaki Amerikan üslerini sorgulamaya başladı. Gazze’deki katliamların devam etmesi hâlinde Türkiye de kendi topraklarındaki Amerikan üslerini tasfiye edecektir. Nitekim F-35, F-16 ve YPG/PKK konularında Türkiye’ye açıkça tavır alan ABD’nin son SİHA fiyaskosuyla kredisini tükettiği yüksek sesle dile getiriliyor. ABD’nin sözde “stratejik ortaklık” masalının aslında “stratejik düşmanlık” olduğu ayan beyan ortaya çıktı. Attığı yanlış adımlarla güvenini yitiren ABD yönetimi bölgede bir ara bulucu değil, aslında işgalcinin bizatihi kendisi olduğunu da açık etti. Bundan sonraki gelişmeler sadece Orta Doğu’nun değil, ABD’nin de geleceğini belirleyecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.