İsrail’den masallara devam. Şimdi de işgalcinin, ‘ güvenlik koridoru’ aldatmacası var. Gazzeliler için bu alacakaranlık kuşağı, bir başka ölüm yolculuğu anlamına geliyor. Katliamdan canlarını kurtarmaya çalışan on binlerce Filistinli, bilinmezlik korkusu ve akılalmaz şiddetin keskinliğine karşılık canlarını takas etmek gibi imkânsız bir kararla yüzleşiyor.

Gazze'nin kuzeyinde yaşayan 1,1 milyon Filistinliye yönelik 24 saatlik "tahliye" emrini takip eden dönem, İsrail'in acımasız bombardımanıyla geçti. Siz bu satırları okurken Gazzeliler, 36 gündür katlediliyor.

Masumlar, şimdi de bir ‘güvenlik koridoru’ yalanıyla karşı karşıyalar. Hastane, okul, cami, kilise, konvoy bombalayan bir hudutsuz için bu koridorda yürüyen herkes açık hedeftir.

Gazze’de neler yaşandığını ölümcül bir yolcunun dilinden dinleyelim. Yüz binlerle ifade edilen ve her biri hafızalarda derin izler bırakacak dram hikâyelerinden sadece birini paylaşacağım.

 “ÖNÜMDE CEHENNEMİ GÖRDÜM”

Gazze'nin Sabra mahallesinde eşi ve üç çocuğuyla birlikte yaşayan Fuad Mazen için geçtiğimiz birkaç hafta, ömür boyunca taşınacak bir travma ile geçti.

Evindeki geceleri anlatırken Mazen, "Önümde cehennemi gördüm. Durmak bilmeyen hava saldırıları var. Savaşın şu ana dek süreceğini hiç tahmin etmemiştim. Bu kadar yoğun ve şiddetli olacağını beklemiyordum. Şimdiye kadar aradan 33 gün geçti. Bunun 33 günlük bir soykırım olduğunu hayal edebiliyor musunuz?" diye soruyor. Buna verilecek cevap içimizi yakıyor; çünkü bu soykırımın bir 33 gün daha sürmeyeceğinin garantisi yok.

Mazen, bombardıman sırasında evi tamamen hasar gördüğü için savaşın ikinci haftasında ailesiyle birlikte aynı mahallede bulunan babasının evine taşınmaya karar verdiklerini anlatıyor. Kardeşleri ve onların aileleri de babaevine sığınmışlar. Bu da 20'den fazla kişinin 100 metrekarelik bir daireye sıkıştığı anlamına geliyor.

En zor zamanlar, karanlık bastığında başlıyor. "Gece olduğunda durmadan vurmaya başlıyorlar. Bir yaşındaki kızımın kalbinin yüksek sesle çarptığını hissedebiliyorum." diyen bir babanın yaşadıklarıyla kaçımız empati kurabiliriz?

ÖNCE HAYATI YOK ET, SONRA ÖLDÜR

İşgalci İsrail ordusu, Gazze Şeridi'ne yönelik acımasız bir bombardıman sağanağına girişti ve bugüne dek çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 11 binden fazla insanı katletti.

Bu amansız bombardımana bir de kritik seviyede gıda, su ve enerji sıkıntısı eklendi. İsrail'in kara harekâtı, güneyi kuzeyden ayırdı; mevcut savaştan önce 17 yıldır abluka altında olan bölgede son yaşananlar, daha da büyük sorunlara yol açtı. Birleşmiş Milletler, Gazze'nin kuzeyindeki tüm fırınların malzeme sıkıntısı nedeniyle geçtiğimiz çarşamba günü kapandığını söyledi.

Şehir, tüm insanları ve anılarıyla birlikte yerin altına gömülüyor. İsrail işgal güçleri, şehirde önce hayatı sonra da canları yok ediyor.

Gazzeli baba Mazen’in, içinde can bulduğu ve çocuklarını dünyaya getirdiği şehri tarif ederken kullandığı her kelime adeta vicdanlara saplanıyor: "Gazze hayalet bir şehre dönüştü. Sokakta yürümek bile tehlikeli. Tanıdığımız sokaklar ve bildiğimiz simge yapılar neredeyse artık hiç tanınmıyor. Her şey yok edilmiş durumda."

ÖLMEK BİR DEFA, VEDALAŞMAK DEFALARCA

Bizler sabahları nasıl uyanıyoruz, bir düşünelim… Gazzeli baba Mazen, sabahları evden eve, bir marketten diğerine ve bir fırından ötekine koşarak yiyecek ve su arıyor. Mazen, "Fırınların çoğu doğrudan etkilendi ve yiyecek bulabileceğimiz hiçbir yer yok. Su bulmak için bir yerden diğerine koşuyoruz. Günde ancak iki tane on litrelik sarı bidon doldurabiliyorum. Tekerlekli sandalyedeki diğer kardeşim için de su arıyorum." diyor.

Eve dönmek ise düşük bir ihtimal meselesi. Bu yüzden Gazze’de herkes her fırsatta birbiriyle helalleşiyor.

Sevdiklerinizle birbirinize bu kadar sık veda etseniz, ne hissederdiniz?