Çok mahzun bıraktık çocukları. Ellerini yüzlerine götürmekten başka yapacak bir şeyi olmayan mahzun çocuklar olarak Hz. İbrahim’in (as) yanına gittiler hepsi. O kadar büyük acılar yaşattılar ki bize, elimizi kendi yaramıza mı basalım; o çocuklara mı uzatalım diye arada kaldık hep. Biz arada kaldıkça Suriye kan kustu…
Halep’in düşmesi gâvurun hanesine bir gecelik şenlik, bizim hanemize ömür boyu vebal olarak yazıldı. Kâfirin bir gecelik şenliği zafer, müminler için de hezimet değil elbet. İran’ın yakarak, keserek katlettiği sabi sübyanlar Yezit de değil, İran Hüseyin de değil. Küfrün tek millet olduğunu canımız yana yana, kesilirken çığlık çığlığa bağıran çocukların nefeslerinde öğreneceğiz ya da bir gün gözlerinin altı kararmış, soluk gözlü başka İranlılar ya da onların paralı askerleri gelip bizim çocuklarımızı kestiğinde öğreneceğiz illa ki bir gün öğreneceğiz… “Suriye İran’ın hakkıdır” diyen hocaların açtığı kapılardan girip bebekleri kesmeye, kadınlara tecavüz etmeye gelecekler. İnşallah bir gün fark edip o kapıları da kapatacağız. İnşallah…
Bir gece de mi düştü Halep? Sabah namazına kalkınca mı duydu ümmet, kadınların “İran askerleri bize tecavüz ediyorlar, intihar etmek için fetva istiyoruz” dediklerini? Eğer uykuda yakalandık dersek haklı olabiliriz sadece, ama beş senedir süren bir uykuda, gaflet uykusunda dersek haklı oluruz.
“Gece çok soğuktu” diyor adı gibi yaşayıp inşallah adı gibi şehit olan Ebu Zübeyr. Şöyle devam ediyor bize gönderdiği son mesajında: “Zübeyr ve annesi enkazın altında kalmıştı. 8 aylık kızım Hatice o gece çok ağlıyordu. Çok üşüyordu ve ikimiz de çok açtık. Ne onu örtebiliyor ne de ağzına bir damla mama verebiliyordum. O kadar uzun ağladı ki çaresiz kaldım, kazağımı sıyırdım ve göğsümü ağzına verdim. Isınır ve emerken oyalanır diye düşündüm. Emdi, kızım babasının göğsünü emdi. Sustu sonra. Öldü mü, yoksa uykuya mı daldı diye kontrol etmeye korktum. Hatice’yi Halep’e gömdüm ve nereye gideceğimi bilmiyorum. Bu benim Ümmeti Muhammed’e son mesajımdır. Artık buradan verecek haber de yok, çekilecek fotoğraf da…”
Ve Halep… Küçük kızlarını emziren kahraman babaların şehri Halep…
Şimdi gafil mi yazıldık biz, yoksa zalim mi ölünce belli olacak; ama bugünden biliyoruz ki gündüz başka yollardan yürüyen gafiller ve zalimler akşam olunca aynı kapıya çıkar… Tam da bu sebeple, gâvurun zafer, şenlik diye verdikleri sahte haberlere kahredip ağlamayı bırakacağız ve bugün yaptığımız gibi tarihin en şerefli satırlarını yazmaya devam edeceğiz. Halep muharebesi bir süreliğine kaybedilmiş olabilir. Biz bunun hesabını yapamayız; biz gayrete devam ederiz. Çünkü haberin var mı bilmiyorum ama savaş daha başlamadı bile ve cephe sadece Halep’te değil…