Festivaller şehri Cannes

Cannes, Fransa’nın Akdeniz kıyılarında küçük bir belde ancak dünya çapında meşhur bir şehir. Dünyanın en ünlü film festivaline 69 yıldır ev sahipliği yapıyor. Sadece film festivaline değil yılın 12 ayı birçok farklı alanlarda sergiler açılıyor bu fuarlar kentinde. Mayıs ayında Cannes Uluslararası Film Festivali meşhur kırmızı halı gösterileriyle her akşam haber bültenlerinin baş konusu olur. Seyirciler bu sene kırmızı halıda kimler yürüyecek dört gözle festival haberlerini bekler. Kırmızı halıda yürüyecek sanatçıları, festival sarayının kapısına konuşlanmış onlarca foto muhabiri ve kameramanlar heyecanla en iyi ve çarpıcı kareyi veya görüntüyü yakalamak için birbirleriyle yarışırlar. Festivale katılanlar da bu sahneleri kaçırmamak için günün erken saatlerinden itibaren kırmızı halı döşeli merdivenlerin karşısında meraklı bekleyişlerini sürdürürler. Aslında bu kırmızı halılı merdivenler eski bir apartman girişinden başka bir şey değildir. İşte burada imaj devreye giriyor. Ne yaptığın değil nasıl algılandığın önemli bu yalan dünyada. Kırmızı halıda yürüme şansını elde edememiş ancak benim onlardan neyim eksik diyen artist adayları festival sarayının önündeki parkta foto muhabirlerine poz vermek için yarışıyorlar. Ya kısmet bakarsın bir gün halıda yürüme şansını da yakalarım diye yoğun mesai harcıyorlar.

İstanbul Ticaret Odası’nda görev alınca temsil ettiğimiz sinema, televizyon, reklam sektörünü ilgilendiren konularda uluslararası çalışmalara da başladık. Bu nedenle çok sayıda film market ve festivaline de katılma fırsatı oldu. Bunların başında gelen Cannes Film Festivali, MİPCOM, MİPTV gibi içerik ve televizyon marketlerine de farklı zamanlarda katıldım. İlk defa katılım için başvurduğumuzda festival yetkilileri Ticaret Odası’nın bu konuyla ilgilenmesine çok anlam verememişlerdi. Daha sonraki yıllarda bu görevlilerin ticaret odasının festivale katılması için İstanbul’a defalarca geldiğine şahit oldum. Bu çalışmaların sonucunda Türkiye MİPCOM içerik marketine onur konuğu olarak katıldı. Sektöründe katılımında artışlar oldu.

Cannes’da yapılan film ve marketlere Türkiye’den çok sayıda firma, yapımcı, yönetmen, yayıncı ilgi göstermektedir. Bu fuarların dışında dünyanın en büyük emlak fuarına da ev sahipliği yapıyor Cannes. Türkiye ‘den bu fuara da çok geniş bir katılım gerçekleşiyor. Dünyanın en büyük inşaat sektörlerinden birisine sahip Türkiye dev projelerle fuarın yıldızı durumunda.

Fuarlara katılımda ki yoğun ilgiyi görünce “Biz neden böyle bir uluslararası market gerçekleştiremiyoruz.” diye düşündüm. Bu düşüncemi fuar yetkilileriyle paylaştım. İlk tepki şu “İstanbul böyle bir festivali yapabilir mi?” Önce uluslararası organizasyonun zorluğundan söz ettiklerini sandım ancak sonra anladım ki altyapı itibariyle endişeleri var. “İnanamıyorum gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz?” diye sorunca anladım ki yetkililer hiç İstanbul’a gelmemişler. Onları İstanbul’a davet ettik; İstanbul’daki fuar mekânlarını gördüler. İstanbul’da her hafta onlarca uluslararası organizasyon yaptığımızı anlayınca işe hemen başlamayı önerdiler. İstanbul zaten yakın çevresiyle bir dünya kenti Orta Asya’nın, Ortadoğu’nun, Kuzey Afrika’nın, Balkanlar’ın eski kadim başkenti. Yapılacak çalışma ile ilgili bir basın açıklaması yaptık. Haberlerde geniş yer buldu. Bu açıklamalar üzerine kamuda görevli konuyla ilgili bürokratlar, sektör temsilcileri bu işin nasıl yapılamayacağını seslendirmeye başladılar. İşin yapılmasından ziyade “Bunu biz niye yapmıyoruz” gibi küçük hesaplar peşinde koşmaktan kaynaklanan bir durum söz konusu idi. Aslında biz herkesin katılımıyla başarılı bir çalışma planlıyorduk. Daha önce küçük çaplı bazı çalışmalar yapıldı ancak başarılı olamadı. Bu proje hâlâ geçerliliğini koruyor dilerim yakın zamanda başarılı bir organizasyon yapılır.

CANNES

Cannes’a doğrudan uçak olmadığı için yaklaşık 3 saat süren yolcukla Nice varılıyor. Nice’ten Cannes’a gidiş 45 dakika kadar. Festivaller sırasında Cannes şehir merkezinde oteller dolduğu için uzak mekânlarda otellerde kalmak zorunda kalınıyor. Şehir merkezinde ki oteller festival sırasında çok yüksek fiyatlarla satılıyor. Cannes’da çok sayıda lüks otel var. Otellerde yer bulamayanlar ev kiralıyorlar. Festival sarayının da bulunduğu sahil şeridindeki lüks otellerde festivalin özel programları da yapılıyor. Filmlerin gala programları bu otellerde ya da plajlarda bulunan barlarda gerçekleştiriliyor. Plajlarda açık hava sineması olarak film gösterileri oluyor.

Bir Akdeniz şehri olan Cannes’ın nüfusu 70.000 dolayında. Cannes’da çok fazla tarihi eser yok. Festival Sarayı oldukça eski ama oldukça fonksiyonel. Saray dedimse tarihi bir mekân diye düşünmeyin; içinde sergi salonları, sinemalar gibi alanların olduğu bir bina kompleksi. Festivallerde burası yeterli olmadığı için binanın önünde bulunan plaj ve park çadırlarla sergi alanı olarak kullanılıyor. Sarayın yanında güzel bir marina bulunuyor. Marinada onlarca lüks yat ünlü sahiplerinin festivali bitirmesini bekliyor. Marinanın arkasında çok sayıda cafe ve lokanta var. Bu mekânlar festival zamanı dünyanın onlarca ülkesinden gelen insanlarla dolu. Gündüz stantlar arası hızla koşan insanları akşamları lokantalarda hızlı yemekleri tüketmekle meşgul görürsün. Burada en çok tüketilen yemek salatalar ve pizzalar. Pizza olarak buranın meşhuru 4 peynirlisi, salata da ise nisuaz (Nice salatası). Salata da sebzelerin yanı sıra küçük balıklar da oluyor. Salata güzel ama bu küçük balıkları pek sevmedim.

Lokantaların arkasında küçük bir tepenin üzerinde küçük şirin bir kale şehre hakim oluyor. Festival sarayının yanında bulunan açık katarlı arabalarla şehir turu yapılıyor. Bu tur bir saatten biraz fazla sürüyor. Araç sahil turuyla doğuya doğru gidiyor. Yol boyunca sol tarafta bulunan tarihi oteller hakkında bilgi veriliyor. Hikayelerin çoğu festivale gelen ünlülere ait. Yol boyunca lüks markaların satıldığı mağazalar boş görünüyor. Bu dükkânlarda fiyatlar oldukça pahalı. Festival sarayının arkasında dörtgen tarzında, toprak bir sahada büyük demir bilyelerle birkaç ihtiyar oyun oynuyorlar. Bu güzergâhı birkaç defa sabah namazından sonra yürüdüm. Günün erken saatlerinde plajlar boş ve deniz durgun görünüyor. Yürüyüşleri yaptıktan sonra Akdeniz’in bu batı yakasından denize girmezsek eksik kalacak. Boş kumsallardan denize girerek bütün Akdeniz’e hâkim olduk! Bir zamanlar Akdeniz’in Türk gölü olduğunu hatırladık.

Cannes Film Festivali’nde Türk filmleri de yarışıyor. Zaman zaman ödül alan Türk filmleri de oluyor. Mipcom ve Miptv organizasyonlarında Türk dizileri oldukça revaçta. Sahil boyunca bulunan panolarda Türk dizilerinin çok sayıda reklamı var. Son yıllarda Türk dizileri 100’den fazla ülkeye satıldı.

Gittiğim şehirlerde bize ait, Müslümanlara ait izleri takip ederim. Cannes’da bize dair tarihi bir ize rastlamadım. Bir kaç Türk lokantası var. İstasyon kenarında bulunan bir dönerciye etler helal mi diye sordum. Sonra lokantanın sahibinin Ermeni olduğunu öğrendim.

Cannes bizim Akdeniz şehirleri gibi deniz kenarında yamaç üzerine kurulu. Sahilden yarım saat yürüme mesafesinde bir camii olduğunu öğrendim. Fas Müslümanlarının ağırlıklı olduğu camide birkaç vakit namazını kıldım. Son gidişimizde bir arkadaşıma yürüyerek öğle namazı için camiye gitmeyi önerdim. Arkadaşımla yola çıktık. Gideceğimiz yeri bilmenin verdiği rahatlıkla yürümeye başladık ama yol bitmiyor. Hafıza-ı beşer nisyan ila malul. Unutmuşum. Sonra bir taksiciden bizi camiye götürmesini istedik. Bayan taksi sürücüsü tepelere doğru ilerliyor. Ancak yol bir türlü bitmiyor. Arkadaşıma “Yahu bu camii bu kadar uzak değildi. Sanki yanlış gidiyoruz.” 30 dakika yürüyerek gittiğim yere bu defa yaklaşık 45 dakika taksiyle gidiyoruz. Ancak geldiğimiz yer daha önce gittiğim cami değil. Tunuslu kardeşlerimizin bulunduğu küçük bir merdiven altı mescidi. Namazımızı Tunuslu kardeşlerimizle kılıyor biraz Fransızca biraz Arapça tarzanca anlaşıyoruz. Namazdan sonra geldiğimiz yerin başka bir kasaba olduğunu anlıyoruz. Her tarafta resim galerileri var. Burası bir sanat merkezi. Bir taraftan yürüyor bir taraftan da taksi bulmaya çalışıyoruz. Ancak taksi yok. Uzun bir yürüyüşten sonra sahile iniyoruz. Belediye otobüsüne binerek Cannes varıyoruz. Öğle namazı için çıktığımız cami yolculuğu yarım günümüze mal oluyor.

Bir kasabadan dünya markası çıkaran Fransızları tebrik ediyorum. Bizim Antalya Film Festivali her yıl ideolojik tartışmaların kurbanı olur. Kendini dünyaya tanıtmak yerine yerel küçük adamların kaprislerinin esiri olur. Antalya’yı önce kendimiz ortak marka haline getirebilirsek dünya bizi daha çok tanıyacaktır.

Akdeniz sahili boyunca Nice, Antip, Marsilya gibi güzel şehirler var. Onları da gelecek yazıda sizinle paylaşmak istiyorum…