Savaş başladığından beri birçok insan, Filistinlilerin 7 Ekim’deki yaptığı operasyonun amacının ne olduğunu soruyor.

Zira Filistinlilerin İsrail’i askerî olarak bir yenilgiye uğratamayacağı çok net ortadaydı. Askerî alandaki bu açık eşitsizliğe rağmen yapılan 7 Ekim operasyonu sonucu başlayan İsrail saldırıları bir soykırıma dönüştü ve 40 bine yakın Filistinli hayatını kaybetti. Gazze ise neredeyse tamamen yıkıldı.

Dolayısıyla bütün bu olup bitenlere sadece materyal kayıplar yönünden bakacak olanlar, Filistin’in bu çatışmadan tamamen zararla çıktığını ve mücadeleyi kaybettiğini iddia edebilirler.

Ama ulusal kurtuluş mücadelesi yürüten her halk gibi Filistinlilerin de yürüttükleri bu mücadelenin temelinde sadece askerî bir zafer hedefi bulunmamaktadır.

Böyle güçlü düşmanlarla karşı karşıya olan ulusal kurtuluş mücadelelerin temel hedefi, düşman ne kadar güçlü olursa olsun direniş iradesini asla kıramayacağını onlara sahada göstermek ve savaşı vicdanlarda kazanmaktır.

Dolayısıyla temel amaç her şartta direnişi devam ettirmek ve dünya kamuoyunu harekete geçirerek hasmını zor durumda bırakmaktır. İsrail gibi gücünü akıllı kullanmayan bir hasmın askerî gücü ve yarattığı yıkım aslında en zayıf noktasını oluşturur.

Her şeyden evvel şunu çok rahat söyleyebiliriz ki 7 Ekim’den önce dünya Filistin’i neredeyse unutmuştu. Orta Doğu‘daki Arap rejimleri de İsrail’le normalleşmeyi nihayete erdirmek üzereydiler. Filistinliler açısından işgalin sona ermesi konusunda hiçbir umut kalmamıştı. İki devletli çözüm de hem sahada hem de masada artık tamamen bir hayal hâline gelmişti.

Dolayısıyla son altı ayda Filistin’in ödediği büyük insani bedelin karşılığında kazandığı en büyük kazanım, Filistin-İsrail meselesinin tekrardan Orta Doğu ve dünya gündeminin merkezine oturmuş olmasıdır.

Onun da ötesinde İsrail’in Filistinlere karşı uyguladığı işgal, toprak hırsızlığı ve her türlü insan hakları ihlalleri inkâr edilemeyecek bir şekilde dünya kamuoyunun gözleri önüne serilmiş durumda. Filistinliler dünya kamuoyunu tamamen kazanmış vaziyetteler.

Amerikan üniversitelerinde başlayan protestolardan da gördüğümüz üzere İsrail bugün dünya kamuoyu önünde tamamen mahkûm olmuş durumda.

İsrail’in Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım suçuyla yargılanıyor olması bile aslında bu savaşı çoktan kaybettiklerinin kanıtı niteliğindedir.

Özetle İsrail askerî olarak taktiksel alanda kazanıyor olabilir ama siyasi ve stratejik düzeyde savaşı çoktan kaybetti.

Netanyahu hükûmeti bu süreci ancak geciktirebilir fakat er ya da geç, yeni gerçeklik sahada kendisini dayatacaktır.