İzzeddin el-Kassam Tugayları başta olmak üzere Filistinli direniş gruplarının 7 Ekim’de ilan ettiği “Aksa Tufanı” operasyonu üzerine İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlemeye başladığı saldırılar iki ayı geride bıraktı.
ABD’nin her konuda sınırsız desteğini arkasına alan işgal güçleri bu süre boyunca Filistinli direnişçilerle savaşmaktan çok sivilleri hedef alan katliamlar gerçekleştirdi ve gerçekleştirmeye de devam ediyor.
Çok sayıda kadın ve çocuğun vahşice katledildiği Gazze Şeridi’nden gelen görüntüler tahammül edilir gibi değil.
Her gün yüzlerce Filistinlinin şehit düşmesi ve işgalcileri durduramamanın acısı sadece Müslümanların değil dünyadaki tüm akıl ve vicdan sahibi insanların yüreklerini yakıyor.
Bu arada birileri Gazze Şeridi’nde akan kandan çıkar sağlamak ve İsrail’e duyulan öfkeyi Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yöneltmek için oldukça kirli ve sinsi bir kampanya yürütüyor.
Onların başında da İran rejimi ve etki ajanları geliyor.
“Direniş ekseni” hikâyesine aldananlar İsrail’in hava saldırıları başlayınca İran’ın ve Hizbullah’ın katliamları durdurmak için savaşa katılacağını zannetmişlerdi.
Çünkü 7 Ekim’den önce sürekli “direniş alanlarının bir bütün olduğu” (vahdetu’s-sâhât) propagandası yapılıyor, herhangi birine saldırının tamamına yapılmış gibi kabul edileceği söyleniyordu.
Ayrıca İran bugüne kadar İsrail’i yüzlerce kez “haritadan silmek” ile tehdit etmişti.
Beklenen o tepki gelmeyince büyük bir hayal kırıklığı yaşandı.
Hamas liderlerinden bile “Daha fazlasını bekliyorduk!” şeklinde sitemkâr açıklamalar geldi.
Bu arada İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan’ın savaşın başlamasından bir hafta sonra Beyrut’ta görüştüğü Birleşmiş Milletler (BM) Orta Doğu Barış Süreci Özel Koordinatörü Tor Wennesland’a İsrail saldırılarının devam etmesi ve özellikle Gazze Şeridi’ne kara harekâtı başlaması hâlinde İran’ın müdahalede bulunacağını söylediği öne sürüldü.
Abdullahiyan’ın Wennesland ile görüşmesinin üzerinden yaklaşık iki ay geçti.
İsrail’in saldırıları hız kesmeden devam ettiği gibi kara harekâtı başlayalı da haftalar oldu.
Buna rağmen İran’dan o beklenen müdahale gelmedi.
Tahran, bu durumun yol açtığı hayal kırıklığını olabildiğince gidermek ve “direniş ekseninin hamisi” rolüne vereceği zararı en aza indirmek için birkaç yola başvuruyor.
Filistinli grupların önde gelen isimlerinin İranlı yetkililerle görüşmelerini ve açıklamalarını servis ederek Filistin direnişine en büyük desteği Tahran’ın verdiği propagandasını sürdürüyor.
Bu arada Hizbullah’ı, Husileri ve Iraklı Şii milisleri savaşın bölgeye yayılmasına yol açmayacak ve çıkarlarına zarar vermeyecek şekilde çatışmalara sevk ederek proxy örgütleri aracılığıyla imajını korumaya, sahada ve masada kalmaya çalışıyor.
Son olarak, Filistin direnişini yüzüstü bıraktığı gerçeğini perdelemek ve dikkatleri başka yöne çekmek için medya ve sosyal paylaşım siteleri üzerinden Türkiye’ye ve Erdoğan’a saldırıyor.
İran’ın etki ajanları ve tarlası çoktan sürülenler, kendilerine hak ettikleri ilginin gösterilmediğini düşündükleri ya da gözden düştükleri için AK Parti’ye ve Erdoğan’a küsenler ile bir takım şuursuzlar da bilerek ya da bilmeyerek bu kirli kampanyaya katkıda bulunuyorlar.