Öyle alicenap bir milletimiz var ki gurur duyulası.
İki aydır gecemiz gündüzümüz Gazze oldu, Filistin oldu.
Yüreğinde hüzün, dilinde dua olan halkımızın; dinine, Mescid-i Aksa’ya bağlılığı, bu toplumun cihanşümul bir anlayışın parçası olduğunu gösteriyor.
Bu açıdan baktığımızda Gazze’deki katliamı dert edinen, her katliam haberiyle sırtındaki yükü daha da artan kardeşlerimiz, geleceğe olan inancımızı pekiştiriyor.
Kimileri eleştiriyor toplumumuzu, “Neden Batı’daki kreatif protesto örneklerini Türkiye’de çokça görmüyoruz” diyerek…
Her milletin kodları farklıdır.
Türk halkı sabırlıdır.
Türk halkı daha çok fiili eylem insanlarından oluşmakta.
Bunu en bariz şekilde 15 Temmuz’da gördük. FETÖ hakkında çok yorum yapmadı, sürekli sataşan CHP zihniyetine bulaşmadı, HDP-PKK’ya taş atmadı ama hamle yapılması gerektiğinde provası yapılmamış bir refleksle, ABD’nin organize ettiği bir darbe girişimini çıplak elleriyle durdurdu.
Bu açıdan bakıldığında hep bildiğimiz protesto çeşitleri olan boykot, miting ve yürüyüş gibi çalışmalar; geçmişe oranla yine aynı motivasyonla devam etmekte.
Diğer taraftan da “Açın kapıları, Gazze’ye savaşmaya gideceğim. Toplayın isimleri, gönüllü yazılıyorum” diyen insanlarımızı ise canıgönülden alkışlıyorum. İşte bu kimseler, davanın en temiz kalmış insanlarıdır. İyi ki varlar.
FİTNE SAÇANLAR VAR!
Bir de ne devlet ne de ümmet derdi olanların sağdan yaklaşmaları söz konusu.
Sosyal medyada “Neden Gazze’ye asker göndermiyoruz” paylaşımı yapmadan beş içerik öncesinde “Hamas terör örgütüdür. Bana ne Araplardan” yorumunu yazan ‘ajan-provokatörler’ var aramızda.
Bunların derdi Kudüs ya da Filistin değildir. Bunların meselesi Erdoğan iledir.
Görünürde Filistin için yüreği yanıyor sanırsınız ama İsrail’den maaş alıyordur veya İran’dan veya herhangi bir Avrupa ülkesinden fonlanıyordur. Adres çok! ABD’den de destek alabilir BAE’den de…
Konu Filistin olunca, mesele çok girift ve sofistike.
Şimdi gelelim diğer ithamlara…
Biraz yazan-çizen, biraz da siyasette alan bulanlara bakalım. Neyle suçluyorlar hükûmeti?
“Türkiye’den İsrail’e mühimmat gidiyor.” Yalan!
“Türkiye Gazze’den göç alacak.” Bu da yalan!
“İsrail’e ticari ambargo yapmadınız.” Bu konu çok sofistike, kafa yorulması gerekli diye düşünüyorum.
“Gazze’ye askerî müdahale yapılmalı, savaşa biz de girmeliyiz.” Bu öyle kolay değil, yazının sonunda açacağım.
“İsrail ile diplomatik ilişkileri kesin.” Kesersek Filistinliler için nasıl bir süreç yürütebiliriz ki?
“Her gün Filistin konuşuluyor, bana ne Filistin’den. Biraz ekonomiye odaklanın.” Bu tipler insanlığını kaybetmişlerden…
“Arap değil mi? Bana ne Araplardan.” İçimizdeki bizden olmayanlardan ki; sayıları hiç de az değil.
“Filistinliler zaten toprak satmıştı, şimdi çeksinler cezalarını. Oh oldu işte.” Bu da iftira. Filistinlilerin sattığı toprak yüzde bir civarında. Düpedüz müfterilik bu!
Deyim yerindeyse ağzı olan konuşuyor.
ERDOĞAN NE YAPTI?
Recep Tayyip Erdoğan müstakil bir şahsiyet olarak Filistin davasına gönül vermiş bir Müslümandır. Ben inanıyorum ki; Filistin’in özgürlüğüne 20’li yaşlardaki inancından hiçbir şey kaybetmemekle birlikte yaş, üstün tecrübe, bilgi ve donanımıyla konuya daha da ustalıklı bakmaktadır.
Hanımlar, beyler… Şunu hepimiz çok iyi biliyoruz.
Hamaset, duygusal konuşmalar veya romantik yaklaşımlar sergilenecekse siyasiler arasında bunu en iyi yapacak olan da Erdoğan’dır.
Bu süreçte reel-politik ve mantık çerçevesinden çıkmıyorsa bu durum, yılların getirdiği engin birikimle alakalıdır.
Unutmayınız!
2009’da tüm dünyanın önünde İsrail Cumhurbaşkanı’na yönelik kameralar önünde “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” çıkışını yapmış bir liderden bahsediyoruz.
Erdoğan, 2019’da yine BM Genel Kurul salonunda dünya kamuoyuna dönüp İsrail’in yayılmacı haritasını göstererek “İsrail’in sınırları neresidir” sorusunu sormuş ve sorunsalı çok net biçimde özetlemiştir.
Peki şimdi ne yapıyor?
İki aydır gündemi ve siyaseti takip ediyoruz.
Erdoğan’ın daha ustalıkla hareket ettiğine inanıyorum.
Hamasi söylemlere yer vermeden gerekli mesajları çok net veriyor ve eylem ortaya koyuyor.
Yukarıdaki sloganvari yaklaşımları savunanlar için çok bir şey ifade etmeyebilir. Ve fakat Türkiye Filistin davasına çok üstün ve ender bir yaklaşımla destek vermekte. Hem de tüm gücüyle…
Erdoğan’ın “Hamas terör örgütü değildir. Vatanını savunan mücahitlerdir.” çıkışı dalgakıran bir özellik taşıyor. Tüm Batı liderleri bu açıdan çok öfkeliler. Erdoğan sayesinde Filistin’e çekilen terör oyunu bozuldu. Devam ettirmeye gayret etseler de bu maya tutmadı, tutmayacak.
Türkiye başka ne yaptı? Terimleri yeniden tanımladı ki; yaşadığımız süreç tarihîdir. “Sivil işgalci ve hırsız” tanımını getiren Türkiye, “yerleşimci” adı altında evleri ellerinden alınan on binlerce Filistinlinin sesi oldu. Bu konu ilerleyen yıllarda dava konusu olabilir, yani evlerini kaybeden Filistinliler evlerine kavuşabilirler.
Ve Türkiye, Filistin’in en büyük sorunu olan “sahipsizlik” meselesine el attı.
İİT’de konuya köklü ve yapısal bir yaklaşımla çözüm önerisi sundu. “Garantörlük sistemi kuralım. Filistinlilerin kurumsal anlamda hamisi olsun, askerî anlamda da bu çerçevede garanti altına alınsın. Biz taşın altına elimizi koymaya varız.” dedi.
“Filistin devleti kurulmalıdır” söylemi de yine çok önemli bir gündemi teşkil ediyor.
Ve Türk medyası gerek kamu gerekse özel kanallarıyla, ajanslarıyla süreçte delil niteliğindeki belgeleri kayıt altına almakta. Hukukçularımızsa bu belgeleri dosyalayarak uluslararası ceza mahkemelerine taşımakta.
Bu iş o kadar tarihî bir iş ki yıllar sonra anlaşılacak.
Bunun yanında elbette uçaklarla gönderilen insani yardımlar, sivil toplumumuzun gayreti, hastaların Türkiye’ye getirilmesi, ateşkes için yürütülen yoğun diplomatik görüşmeler…
Hepsi ama hepsi çok çok kıymetli. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun.
TÜRKİYE ÜÇ ŞEYİ YAPMADAN SAVAŞA GİRMEMELİ
Şunu net biçimde söylemek istiyorum.
Ben de isterim; hemen yarın gidelim, mazlumların başına çökenlerin biz de ümüğünü sıkalım. Fakat reel dünyada bu mümkün değil. Kendi vatanımızı tehlikeye atarak böyle bir hamleyi yapamayız. Bu sonuç getirmez, sorunu daha da büyütür.
Üstelik toplum olarak birlikten söz edemiyoruz ne yazık ki… Filistin davası dediğimiz İslam’ın kalesi hakkında bu konuyu gündemlerine almayan belki de yüzde 50 kadar bir yekûn topluluk var ülkemizde.
Bu bölünmüşlükle mi savaşa gideceğiz?
Savaşa gitsen arkada geriye kalan yüzde 50, ülkeyi ateşe verir. PKK ile el ele olmayı normal karşılayan kimselerden ne beklenir ki?
O nedenle önce İstanbul, önce Çanakkale, önce Antalya, önce Sinop, önce Kars, önce Gaziantep.
Bizden olmayanlara yapacak bir şey yok. Hainler bir kenara; kaybettiğimiz kardeşleri kazanma çabası oluşturmalıyız.
Sonrasında üç alanda tam bağımsızlık sağladıktan sonra özgürce adım atabiliriz.
1-Ekonomik bağımsızlık,
2-Tarımda bağımsızlık,
3-Savunma sanayisinde tam bağımsızlık.
İşte bunu başardığınız zaman gerçek bir güç hâline gelmiş olacağız.
Umarız bu günler yakın olur.
Lütfen olsun!
Tüm mazlum coğrafyalar için de…