Geçen haftaki yazımızda Cumhurbaşkanımızın eğitime dair özeleştirilerinden yola çıkarak genel bir çerçeve çizmeye çalışmıştık. Cumhurbaşkanımızın bu konuşması eğitim alanında yeni bir milat kabul edilmeli ve tüm paydaşların fikirlerini paylaşacağı bir seferberliğe dönüşmelidir. Bir eğitimci olarak biz de Cumhurbaşkanımızın çağrısına binaen önerilerimizi kısa ve öz şekilde sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Önce öğretmen!
Bilindiği üzere Osmanlı Devletinin duraklamasının en önemli nedenlerinden biri olarak medreselerin yozlaşması gösterilir. Buna göre 16. yüzyılda başlayan bu yozlaşma 18. ve 19. yüzyılda devletin bekasını etkiler hale gelmiştir. Müderrislerin para karşılığı atanması, iltimasın alışkanlık haline dönüşmesi bu çöküşün belirgin sebeplerindendir. Derdi sadece askerden kaçmak olan kitleler medreselere doldurulunca da adeta devletin ruhuna Fatiha okunmuştur. Tarihimizden çıkarılacak en önemli ders, eğitim söz konusu olduğunda hiçbir şekilde liyakatten taviz verilmemesi gerektiğidir. Bu nedenle bugünkü öğretmen yetiştirme programlarının(özellikle sınıf öğretmenliği) ciddiyetle yeniden ele alınması, üniversiteye girişte bu alanlar için tavan sınırı getirilmesi elzemdir. Çünkü eğitimin başı da sonu da birikimi haiz nitelikli öğretmenlerdir.
Temel muharrikler
Eğitim elbette ailede başlar ancak iyi bir aile için de eğitimli ve şuurlu ebeveynler gerektir. Bu sebeple de bu alandaki tüm ihyanın dibacesi eğitimdir. Ahlaki ve milli şuuru eğitim yoluyla almamış ebeveynlerin çocuklarına vereceği fazla bir şey olamayacağı malumdur. Eğitimde temel alınacak muharrikler: SEVGİ, MERAK DUYGUSUNU UYANDIRMAK, SEBAT ve GÜZEL ÖRNEKLİKTİR. İşini severek yapmayan bir öğretmen talebelerle ünsiyet kuramaz ve bu sebeple de istenen netice alınamaz. Talebelerin sevmeyi öğrenmeleri için öğretmenlerinden de sevgi görmeleri gerekir. Sevmeyi ve merhameti öğrenen öğrenci ise hayat boyunca ruh sağlığını korur. Hazır bilgi yerine çocukların merak duygusunu uyandırmak, sorgulama yapmalarını sağlamak ise eğitimin esasıdır. Merakı teşvik edilen öğrenci bilgi Çin’de bile olsa arayıp bulacaktır. Ardından da bu yolda sebat göstermeyi bilmeli, eğitimin bir süreç olduğu gerçeğinden kopmayarak talebelerin hatalarını usulünce tedib etmelidir. Tüm bunları yaparken de öğrettiği düsturları kendi hayatında yaşayarak güzel örneklik sergilemelidir. Kısacası öğretmen her haliyle talebelere rehberlik etmeli, yol göstermelidir.
Temel öğretim usulleri
Eğitimin içeriği kadar öğretim yöntemleri de oldukça önemlidir. Türk İslam geleneğinde üç temel öğretim usulü vardır: SADELİK, TEKRAR ve UYGULAMA. Peygamber Efendimiz(s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım” buyurmuştur. Bu sebeple özellikle temel eğitim çağındaki çocuklarımıza binlerce gereksiz bilgiyi boca etmek yerine sade ve hayati önemi haiz bilgiler/değerler aşılanmalıdır. Bu bilgilerin/değerlerin bolca tekrar ile önce zihinlere ardından da sadra işlemesi sağlanmalıdır. Son aşamada ise öğretilen bilgilerin uygulaması ile talebelerin öğrendiklerini içselleştirmesi sağlanmalıdır. Japonya, Finlandiya, Çin, İngiltere gibi pek çok ülkede 5. sınıfa kadar sınav yapılmadığı gibi toplumsal değerlerin olabildiğince yalın bir tarzda uygulamalı olarak öğretilmesi esastır. Örneğin Japonya’da 4. sınıfa geçen her öğrenci mutlaka atom bombasının atıldığı Nagasaki ve Hiroşima şehirlerine götürülerek sorumlulukları fiili olarak öğretilir. Apple’ın kurucusu Steve Jobs’ın 14 yaşına kadar çocuklarının eline tablet veya cep telefonu vermemesini; Facebook’un kurucusu Zuckerberg çocuklarını sosyal medyadan uzak tutmasını bu çerçevede dikkatinize sunmak istiyorum.
Temel kaynaklar
Milli bir eğitimden bahsedeceksek milli kaynaklarımıza dönmek durumundayız. Anglo Sakson ülkelerde(İngiltere, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, ABD) kendi dillerinin ihyasını sağlayan Shakespeare, Almanya’da Goethe, İspanya’da Cervantes, İtalya’da Dante ilkokuldan lise son sınıfa kadar okutulan temel kaynaklardır. Bir İngiliz, milli şairlerinin eserlerini adı gibi bilir ve benimser. İngiliz, Alman, İtalyan, İspanyol ruhu bu isimler ve eserleri aracılığıyla yeni nesillere aktarılır. Bu sebeple eğitimimizde esas alınmak üzere iki öneride bulunacağım: Birincisi bugün kullandığımız Türkçenin münşii olan büyük ozanımız Yunus Emre ve ikinci olarak da Büyük Türk destanlarımız müfredata kapsamlı şekilde konulmalıdır. Temel eğitimde milli destanlarımız(Japon animasyon firmalarına filmleri de yaptırılabilir), ortaokul ve lisede ise düzenli olarak “Yunus Emre Okumaları” yapılması milli ruhun, medeniyetimizin ve değerlerimizin yeni nesillere tevarüs etmesini sağlayacaktır.
Bu kadar basit mi? Evet, bu kadar basit! Emin olunuz tüm bu önerilerimiz dikkate alındığında bir nesil sonra bambaşka bir toplum haline geldiğimizi göreceksiniz.