Edebiyat Festivali’nin 9.uncusu Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi tarafından ‘’Edebiyat ve Sinema’’ temasıyla gerçekleştirildi. Çok sayıda kültür insanı bir hafta boyunca bu renkli konuyu bütün detaylarıyla konuştular. Sinemaya katkı veren değerli sanatçılar ödüllendirildi. Sinema yazarı değerli eleştirmen İhsan Kabil’e üstün hizmet ödülü verildi. İhsan Kabil, yıllarca çeşitli gazetelerde yazılar yazdı, onlarca festivalde jüri üyeliği yaptı, onlarca kültür sanat organizasyonuna imza attı. Bu usta sanat adamı şu günlerde ne yazık ki birikimini değerlendirecek bir mecraya sahip değil. Star Gazete’sinin kültür yöneticisi yazar Bedir Acar’da ödüle layık görüldü. Bir kültür sanat sevdalısına ödül vermek isabetli oldu. Vefa ödülü verilen rahmetli Ömer Lütfi Mete’ye plaketini kızı aldı.
9 yıl önce İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Ajansı projesi olarak başlayan bu güzel etkinliğin devam ettirilmesi kültür dünyamız adına sevindirici bir olaydır. Kültür Başkenti ajansında sürdürülmesi amacıyla destek verilen projelerden çok azı bugün hayatiyetini devam ettiriyor. Tahmin ediyorum ajansın desteklediği çok sayıda proje bütçesizlik ve ilgisizlik nedeniyle tarihin sayfalarında yerini aldı.
Edebiyat Festivali’nin birincisinde açılış konuşmacıları arasında Kültür Başkenti Ajansı’nın ve İstanbul Ticaret Odası’nın yönetim kurulu üyesi olarak ben de vardım. O konuşmamda bu etkinliğin devam ettirilmesinin önemine vurgu yapmış ajansın süresinin bitiminden sonra Ticaret Odası olarak bu önemli festivali desteklemeyi sürdüreceğimizi ifade etmiştim. Kültür Başkenti Ajansı devrini tamamlayarak dönemini kapattı ancak İstanbul Ticaret Odası varlığını sürdürüyor. Kapanış töreninde iki logoyu da sahnede görmek isterdim ama göremedim. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin desteğinin devam ettirilmesi sevindirici. Bu ülkede kültür sanatın öksüz olduğu gerçeğini de çok yakından biliyorum.
Festivalin son konuşmacısı olarak Buğday Filmi’nin yönetmeni Semih Kaplanoğlu idi. Semih bey sinema üzerine ve kendi sineması üzerine açıklamalar yaptı. Mevlana, Mimar Sinan gibi sanatın, estetiğin, tefekkürün mimarlarından esinlendiğini ifade etti. Sinema adına en ciddi sorunlardan bir tanesinin yapılan filmlerin gösterim salonu bulamadığına vurgu yaptı. Daha önce Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü alan Bal filminin Almanya’da, Fransa’da 200’er bin kişi tarafından seyredilmesine karşılık Türkiye’de 30 bin izleyici bulduğunu anlattı. Aslında burada konuştuğunda filmin kalitesinden söz eden seyircinin de izleyeceği filmde kalite araması gerektiği ortaya çıkıyor. Yani kaliteyi arayan seyirciye ihtiyaç var.
Bal filminin ödül aldığı Berlin Film Festivali’ne katılarak çok sayıda filmi izleme imkânım oldu. Festival boyunca sürücülüğümüzü yapan Helmut elinde festival kitabı filmlerin yorumlarını okuyor ve bize “Bal diye bir Türk filmi var o Altın Ayı ödülünü alacak” diyerek yorumlarımızı almak istiyordu. Batı sinemasına göre ağır tempolu bir film olduğunu ve ödül almasının zor olacağını söyledik ancak Helmut ısrarlı “Bu film ödül alacak”
Yarışmaya katılacak filmler arasında gösterilen Bal’ı Türkiye’den bir grup arkadaş ve Helmut’la beraber izledik. Sinema salonu 4-5 bin kişilik büyük bir mekân ve tıklım tıklım dolu. Filmin sonunda salon ayakta, coşkuyla filmi alkışlıyor. Bizim Türkler biraz şaşkın ama Helmut oldukça mutlu. Nihayet festivalin sonunda Bal Filmi Atın Ayı ödülünü aldı. Yani bizim çokbilmişliğimize rağmen sürücü Helmut haklı çıktı.
Bal Filmi ödül aldıktan sonra Türkiye’de gösterime girdi. Almanya’daki coşkulu seyirciden etkilendiğim için Türklerin durumunu görmek için filmi seyretmeye gittim. Film, sadece Beyoğlu’nun arka sokaklarında bir cep sinemada gösteriliyordu. Seyirci olarak ben, Bilal Arıoğlu, ya bir ya da iki kişi daha vardı. Bilal beye “Bu işte bir terslik var ama neresinde?”
Böyle güzel bir çalışmanın gerçekleşmesi için canla başla çalışan Yazarlar Birliği İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı Bey’i ve ekibini tebrik ediyorum. Daha nice yıllara Edebiyat Festivali.