Zulüm diyar diyar geziyor; hem de elini kolunu sallayarak.

Dünyaya seslerini duyuramayan mazlumların, zulme maruz kalan insanların sessiz feryatları göğü deldi delecek.

Dünyanın sonunu getirecek olan zulümden başka birşey olmayacak.

Kimi zaman bunca zulme rağmen dünyanın hiçbir şey olmamış gibi dönmesine şaşırıyorum.

Zulüm karşısında bunca sessizlik, bunca duyarsızlık, bunca tepkisizlik hiç de hayra alamet değil.

Tepki demişken; saman alevi gibi yanıp sönen, bağırıp çağırmaktan öteye gitmeyen anlık tepkilerden söz etmiyorum.

Zulmün ortadan kaldırılması için, nebevi düsturun gereği, el ile, dil ile ve kalp ile buğzetme olarak sıralanan yapıcı, ıslah edici bir tepkiden bahsediyorum.

Vicdanını kaybetmemiş, insanlığını yitirmemiş, şefkat ve merhametten uzak düşmemiş her insanın vermesi gereken bir tepkiden söz ediyorum.

İnancı ne olursa olsun, isterse inançsız olsun, ırkı, rengi, dili, coğrafyası ne olursa olsun farketmeden, insan olmanın bir gereği olarak zulüm karşısında ortak ses vermekten dem vuruyorum.

Zulüm kimden gelirse gelsin, kime karşı olursa olsun insanlığın ortak duruş sergilemesinden bahsediyorum.

Ama dünya bu tepkiyi vermekten uzak; insanlığın vicdanı anlamlı bir duruş sergilemekten, zulüm karşısında ortak hareket etmekten beri.

Hak ve adalete dair umutlar yiterse geriye ne kalır?!

Zulüm, acı, göz yaşı, feryatlar, insan hakları ihlalleri dünyanın farklı coğrafyalarında devam ediyor. Son durağı ise hâlihazırda uzun yıllardır devam eden zulmün katmerlendiği ülke Doğu Türkistan.

Aynı dili paylaştığımız, aynı inanca sahip olduğumuz kardeşlerimizin içerisinde bulundukları acı durum vicdanımızı sızlatıyor.

Kimilerinin, buradaki zulmü görmeyen, Doğu Türkistanlıların dramını gölgede bırakan kurgulu ve komplocu yaklaşımı ne anlaşılabilir ne de kabul edilebilir.

Zulümden, işkenceden kaçarak başka ülkelere sığınmış Doğu Türkistanlılar’ın gözyaşları içerisinde anlattıkları, meğer insan insana neler edermişin şaşkınlığını yaşatıyor bizlere.

İnsana en çok insan kıyıyor. Bu zulmü reva görenlerin bütün yaşananları yapabilmesi surette insan görünülse de aslında insanlıktan çıkmış olmakla mümkündür.

Doğu Türkistanlılar; inançlarının aksi doğrultusunda bir yaşama zorlanıyor, ibadetlerini ifa etmelerine mani olunuyor, dillerini, kültürlerini, geleneklerini yaşama ve yaşatmaları engelleniyor ve topyekün bir asimile etme sürecinin içerisine sokuluyor.

Birlemiş Milletler (BM) de Uygur Türkleri’ne yapılanlardan endişe duyduğunu açıkladı. 1 milyona yakın Doğu Türkistanlının kamplara alınmasının endişe verici olduğunu belirtti.

Açıklamalar, duyurular, belirtmeler vs. yapılıyor ama devam eden, engellenemeyen bir zulüm var ortada.

Sözüm ona “eğitim kampı” olarak zikredilen yerlerin uluslararası kuruluşlar tarafından denetlenmesi de istenmiyor.

Özgürlük her insanın hakkıdır. Batıdaki buna daha çok layık, doğudaki bunu daha az hak ediyor değildir.

Her insan inancını ve değerini, kültürünü yaşayabileceği bir özgürlüğe eşit oranda sahip olmalıdır.

Bugün dünyada zulmün borusu ötüyor. Birgün hakkın, adaletin, insana değer ve hakkını vermenin sözünün geçer olacağı bir dünyada buluşmak duasıyla.