Abdülhamit Bilici adında Fetullahçı bir terörist var. Firar etti kutsal pergelin çizdiği “Safe House” güvenli evi ABD’ye kaçtı. Cihan Haber Ajansı’nın müdürüydü bu Abdülhamit. Devlete operasyon, millete ameliyat haberleri yapardı. Sonra ana gemi Zaman Gazetesi’nde Dumanlı telef olunca yerine Genel Yayın Yönetmeni diye bunu getirmişlerdi.
Herhangi bir Fetullahçı teröristin bütün özelliklerini taşır. Suratının ortasında güya mülayim pozu veren sahte bir sırıtma hep vardır. Mahreme saygısız ve doğaüstü bir güç tarafından seçilmiş olmanın verdiği kibirle günahtan münezzeh bir halde kerhen dinler sizi; çünkü kendi Olympos’a kabul edilen üstün ailenin adamıdır ve yeryüzünde olması bütün fanilere lütuftur.
Geçenlerde bu Abdülhamit Bilici, İslam düşmanı Rupert Murdoch’ın FOX kanalına çıktı ve Türkiye hakkında demediğini bırakmadı. “Üniversiteler kapatıldı, gazeteler kapatıldı, işimden oldum, gazetedeysen oldum. Türkiye bir diktatörlük ülkesi…” vesaire derken verdi verişti. Amerikalılar bir üzülmüşler dershanelerin kapatılmasına bir üzülmüşler nerdeyse ağlayacaklardı.
“Bize bağlı askerlerle Türkiye’yi işgale kalkıştık” demedi. “249 vatandaşı şehit ettik” demedi. “2500 kişiyi yaraladık” demedi. “40 senedir sinsi sinsi devletin içine adamlarınızı yerleştiriyorduk” demedi. “İnsanların yatak odalarını gizlice kaydedip şantaj yapıyorduk” demedi. “Masaj salonları ve İranlı telekızlarla anlaşmalı olarak insanlara zina tuzakları kuruyorduk” demedi. “Devlet bankalarına ve özel bankalara operasyon çekip bilgileri gizli servislere satıyorduk” demedi. “Seçilmiş Cumhurbaşkanı’na suikasta yeltendik; kaldığı yere baskın yapıp torunları bile öldürmeye teşebbüs ettik” demedi.
Öyle rahat konuşuyordu ki adı Abdülhamit olan bu adam, zannedersin doğma büyüme Tennessee’li Kevin Wilson!
Dikkatinizi konunun çekirdeğine çekmek istiyorum. Hadi o söylemez bunları, bizim söylememiz lazım değil mi? Bizim anlatmamız lazım. Her koldan konuya girip, haberler, filmler, belgeseller, raporlar, kitaplar yayınlamamız lazım. Yayınlayalım ki Amerikalılar doğrusunu öğrensin değil mi? Maalesef öyle değil. Ne anlatırsanız anlatın, nasıl anlatırsanız anlatın bir karşılık bulması mümkün değil. Bilici’yi televizyonuna çıkartıp konuşturan küreselci Rupert Murdoch neyin ne olduğunu bilmiyor mu? Domuz gibi biliyor hepsi. Bilici gibi müstemlekelerin zihnini istimlak edenler onlar zaten. Böyle yapsın, böyle konuşsun diye yetiştirildiler hepsi. Peki ne yapacağız o halde?
Çok uzun zaman önce daha Akkoyunlular’ın olmadığı zamanlarda şimdiki eski Mardin’de taş ustalığıyla meşhur bir köy varmış. Köyün ağası işçilere çok haksızlık yapar boğaz tokluğuna çalıştırır bir de her gece “Bana dua edin; evinizi, aşınızı ben veriyorum. Ben olmasam yatacak yeriniz olmaz, ekmeğiniz olmaz. Nehrin ötesinde gitmek zorunda kalır, oralarda canavarlara yem olursunuz” diye bağırırmış. Ağa’nın büyük ve keskin kılıçları olan acımasız adamları, bir de korkunç köpekleri olduğu için hiç kimse itiraz etmeye cesaret edemezmiş. Ağa’ya itiraz edemeyen ustalar ve aileleri köyden dışarıya da çıkamazlarmış çünkü köyü çevreleyen nehirden sonrasında korkunç lanetli yaratıklar yaşarmış. Kaçıp kurtulmak isteyen gençler çıkarmış arada sırada ama onları da köyün kahini Semir durdururmuş. Ağa’nın adamlarının ne kadar acımasız olduğunu, köpeklerinin ne vahşi olduğunu en iyi bu Kâhin Semir bilirmiş. Köyün dışına çıkabilen bu Kâhin Semir dışarıdaki lanetli yaratıkları da iyi bilir köylülere anlatırmış.
Bir gün tek kulağı sağır ayağı da aksak çelimsiz bir genç olan Neşir, Kâhin Semir’e gidip Ağa’nın askerleriyle görüşmek istediğini söylemiş. Semir, “Sen delirdin mi onlar çok acımasız, seni görür görmez parça parça keserler” demiş. Neşir de, “Nehrin öte yakasından bir canavar yakaladım, askerler gelmezse köye salarım” diye tehdit etmiş. Kâhin Semir tedirgin olmuş, yalvarmış, tehdit etmiş, altın teklif etmiş ama Semir’i ikna edememiş. Neşir, “Bu gece ay çıkınca canavarı salıp bütün köyü ateşe vereceğim” demiş. İhtiyar kâhin yasak köprüden geçip Ağa’nın yanına gitmiş.
Kısa bir süre sonra tam hava kararacakken Ağa ve Kâhin köprüde görünmüşler. Köyün meydanına bir darağacı kurulmuş ve taş ustası köylüler darağacının etrafına toplanmışlar. Herkes ihtiyar kâhine karşı, ileri geri konuşup Ağa’yı tehdit eden Neşir’in asılacağını tahmin ediyormuş. Ağa ihtiyar kâhini ve Neşir’i yanına çağırmış. İkisi de darağacına yaklaşınca Ağa ipi kâhinin boynuna geçirip asmış ve Neşir’e bir kese altın vermiş.
Masal burada bitmemiş tabii ama konumuzla ilgili birinci bölümünden çıkan nasihate tabi olmalıyız diye düşünüyorum. Fetullahçılar’ın hepsi birer Semir. Baş Semir ise Fetullah Gülen. Anlattıklarına inanmaya devam ettikçe ABD onları beslemeye devam eder. Samir’in etkisi biterse Ağa’sı onu kendi eliyle asar…