Ve hatta girecek bir in bulamadıklarında içlerindeki pisliği ağızlarından çıkarıyorlar. Hazımsızlık artık tüm bünyelerinde.
Aydınlığa bakamıyorlar, hakikati kabullenemiyorlar. Kendi kara dünyalarından başka bildikleri hiç bir yer yok. Ve Cemil Meriç çok haklı şöyle söylerken; “Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı memleketim… Karanlığa o kadar alışmışsın ki yıldızlar bile rahatsız ediyor seni…”
Televizyon denen alet bizim evlerimize girdiğinden beri pek çok şeyimizi aldı. O kadar büyük yaralar ve öyle onulmaz zararlar verdi ki bize bunu görmek ya da anlamak için öyle çok da fazla arka planını okumaya gerek yok. Zira silahı elinde tutan elbette kendine düşman bildiğine doğrultacaktı ve öyle de oldu. Bizim mahallenin adamları ya girmediler bu sokağa ya da giremediler. Ama netice şu ki elinde bu silahı tutanlar her vakit bize, maneviyatımıza, aile hayatımıza ve ahlakımıza saldırdılar.
Neredeyse bu sektörün yani sinema sektörünün bizde var olmaya başladığından beri olan şey tam da şuydu. Nerede bir imam rolünü oynayacak adam varsa muhakkak ya üçkâğıtçı ya para peşinde koşan bir adam ya da insanların namuslarına göz diken biri oldu. Ya da ne bileyim başında örtü olan kadınlar hiçbir vakit evin hanımı, bir yerin saygı duyulan itibar edilen falan gibi biri olamadılar hiç. Ya temizlikçi, ya kapıcı ya da bunun gibi işlerde çalışan ve en nihayetinde de “kötü yola” düşmesi muhakkak olan kadınlar oldular. Hiç bir vakit bizden birilerini, bizim gibilerini anlatmak ya da hiç değilse en azından ahlaki bir hali bir şekilde sunmak gibi bir amacı olanlar çoğunlukta olmadı bu alanda.
Milletin maneviyatına saldırmak zaten adetleriydi lakin bu kez silahları sinema ve televizyon oldu. Mesela senelerce bu milletin evlatlarına yengesine göz dikmiş bir adamın hikayesini dizi diye izlettiler ve sıradanlaştırdılar. İçinde müstehcenlik olmayan işleri adam yerine koymadılar. Sonra neredeyse her dizinin içinde muhakkak üçüncü bir cinsiyeti kondurmaya çalıştılar. Tabii ki bu işleri yapanların yanında bunlara fırsat verenlerin ve seyredenlerin de suçu vardı. Bunu yadırgamıyorum ama televizyon silahıyla bizim yine İmanımıza saldırdılar. Mukaddesata sövdü de durdular. Yani namaz kılan bir adam hiç mi gösterilemezdi bir dizide? Kuran okunamaz mıydı yani? Ya da hiç değilse kahir ekseri Müslüman olan ülkede başında örtü olan kadınlar sokakta bile dolaşmazlar mıydı? Olurdu elbet. Lakin ip Nasreddin Hoca fıkrasında olduğu gibi namussuzun elindeydi.
Seneler evvel Ürdün’de öğrenciyken bindiğim taksinin şoförü biraz muhabbetten sonra Türk olduğumu öğrenince şöyle sormuştu bana;
-“Müslüman mısınız?”
O kadar şaşırmıştım ki. Türk’üm demiştim zaten, “Müslüman mısın?” diye sormak da nedendi? Türk’üm dedikten sonra Müslümanım demeye gerek yoktu ki. Ama öyle demedi şoför. Türk dizileri burada çok meşhur, orada hiç Müslüman yok ki. Zina ediyorlar, içki içiyorlar… Dahası elbette var. Yarım saate yakın olanla olmuş gibi gösterilenin farkını anlatmaya çalıştım adama. Anladı mı anlamadı mı bilmiyorum. Ama bildiğim şu ki ateş edenler hedefi tutturmuşlardı.
Şimdi ise bizim mahallenin çocukları adam gibi işlerin de televizyonlarda yapılabileceğini göstermeye başladılar. Kadın bedeni üzerinden, müstehcenlik ya da ahlaksızlıkla yahut ecdada söverek yapılmayan işlere milletin hasret olduğunu ve televizyonda böyle dizilerin yapılabileceğini gösterdiler. Diriliş Ertuğrul Dizisinden bahsediyorum, evet. Ve ben de aşkla, şevkle ve heyecanla seyrediyorum mukaddesatıma sahip çıkan, hiç değilse sövmeyen, yalan söylemeyen, namussuzluk etmeyen bu diziyi.
Ama bazıları hazımsızlığından çatlıyor. Zoraki bir ödül veriyorlar ve bunu hakaret etmek, küçük düşürmek için bir fırsat biliyorlar. Ve sonra bir acayip adam çıkıp da bir sürü herze çıkarıyor ağzından. İzlemiyormuş, anlamıyormuş falan falan. Doğrudur bayım, sizin için gazeteci demek Amerika bayrağına sarılıp da yatan, siyasetçi ardını teröriste dayayan, sanatçı bilumum yerini teşhir eden, tarihçi ecdada söven, yazar, çizer, düşünür bilmem kimin uşağı olanlardır. Onun için hakikati görünce abdest görmüş şeytan gibi kuduruyorsunuz.
Helal olsun Diriliş Ertuğrul dizisine. Onurlu, gururlu ve namuslu bir duruş nasıl olur gösterdiler. Tam da bunun için bile, bu dizi ecdadı –eksiği elbette olsa da- hakkıyla anlattıkları ve korudukları ve böyle şerefli, onurlu durdukları için bile izlenmeli.