"Allah devletimize, milletimize zeval vermesin." diye güzel bir sözümüz var. Dünyanın en eski milletlerinden ve onlarca devlet kurmuş bir toplumun yüzyıllara sâri tecrübelerinden damıtılmış bu söz, bugünlerde daha bir anlamlı hale geldi. Çünkü sürekli “devleti” ve “milleti” sorgulamaya başladık. Milletin fertleri kendi şahsiyetlerini geri çekerek devleti öne almışlar. Tek tek vatandaşlar açısından bakıldığında gerçekten devlet, çok önemli kurum olarak ortaya çıkıyor.
Milletin evlatlarından bir kısmı, deprem felaketi nedeniyle acılara düçar olunca “Nerede bu devlet?” diye soruyorlar. Canı yanan, derde düşen insan için bundan daha doğal bir soru olamaz. Ancak bu kadar büyük bir coğrafyada ve bu kadar büyük bir nüfusun etkilendiği yerde çok kısa zamanda devletin şefkatli elini her yerde ve anında hissetmek mümkün değildir. Böyle büyük bir felaketle şu anda dünyadaki hiçbir devlet kısa sürede baş edemez.
Bir de durumdan vazife çıkaranlar var. Onlar devletin de milletin de daha kötü hale düşmesini bekliyorlar. Milletin değerleriyle ve inançlarıyla oynuyorlar. Devletin kurumlarını ve onların yöneticilerini aşağılıyorlar. Bu dalâlet içindeki kitlenin kurbanı olarak saf zihniyetliler ise kasaplık koyunlar gibi kesilmeden önce oyun ve eğlence içindeler. Devleti de milleti de tiyatro sahnesi gibi algılıyorlar; şunu unutuyorlar ki perde indiğinde acı gerçekle karşılaşacaklar ama iş içten geçmiş olacak.
Bir toplumu millet yapan yegâne unsurların başında din ve dil gelir. İnanç ve ülkü birliği, sıkıntı zamanlarında milletin kaynaşmasını sağlar. Nitekim deprem zamanında buna bir kez daha şahit olduk. Toplumun manevî değerlerine sahip kesimleri depremzedelerle daha çok ilgilendiler. Hâlâ da ilgilenmeye, yardım etmeye çalışıyorlar. Deprem sahalarında sadece Allah rızası için kardeşlerinin yardımına koşan nice isimsiz kahramanlar var.
Depremin ilk günlerinde ahkâm kesip sağa sola yüksek perdeden atıp tutanlar ufak ufak ortalıktan toz olmaya başladılar. Çünkü onların derdi yardım yapmak değil acılardan beslenmekti. Beğenmedikleri sürekli aleyhlerinde tezvirat yaptıkları kurumlar, ilk günkü duyarlıklarıyla sahada dertlere derman oluyorlar. Ancak kalpleri ve vicdanları kararmış bazı cenahlar hâlâ bu güzide kurumlar hakkında yalan yanlış haberleri servis etmeye devam ediyorlar. Bunlar deprem sonrasında gemi azıya aldılar. Daha önce aba altından sopa gösterirlerdi, şimdi edep ve hayâ perdesini indirip doğrudan saldırma yolunu seçtiler. İşin ilginç yanı bunların destekledikleri siyasiler halka şirin gözükmek için camilerde saf tutmaya başladılar. Bu yaman çelişkiyi izah etmek gerçekten zor. Yok böyle bir sahtekarlık! Milletin bunu yutacağını sanıyorlar! Bunu bari yapmayın Allah aşkına! Her seçim dönemi bu tiyatro baydı artık.
Bu aklıevveller sadece milleti hedef almıyor, devletin kurumlarına da zarar vermeye çalışıyorlar. Bilmiyorlar ki devlet otoritesi zayıflarsa 10 şiddetinde depremden daha fazla zarar görecekler. Devlet etkisini yitirince artık “nerede bu devlet” diyemeyecekler.
Bunun için sesleniyoruz; yapmayın, inanmıyor olsanız bile milletin değerlerine, inançlarına saldırmayın. Devletin kurumlarını yıpratmayın. Bu değerler ve devlet bizim ortak kimliğimizdir.