Yahya Kemal’in (Beyatlı) ismini Dergâh koyarak fikri öncülüğünü yaptığı dergi, Mustafa Nihat’ın mesul (Sorumlu Yazı İşleri) müdürlüğünde 15 Nisan 1921 yılında yayınına başlar. Yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nin son demlerinde yetişen Dergâh yazarları dergiyi Bergson felsefesinin modern, ruhçu, mistik ve yer yer de sembolist bir anlayışla çıkarmaya başladılar. Dergi yazarlarının önemli bir kısmı Darülfünun/Edebiyat Fakültesi’nde Hoca olan Yahya Kemal, arkadaşları ve talebeleriydi. Dergâh yazarlarının fikirleri tarih ve kültüre yaslanan Fransa tipi yeni bir milliyetçilik anlayışı etrafında şekilleniyordu. Derginin fikir babası Yahya Kemal’in tarih ve kültür anlayışının hâkim olduğu dergi, köklerle duygusal ve gönüllü bir irtibat kurmak için İttihat Terakki ve Damat Ferit hükûmetinin desteklediği Ümit dergisine karşı Anadolu’da başlayan Millî Mücâdeleyi ve Anadolucu düşünceyi savunuyordu. Hemen her sayıda bir sohbet kaleme alan Yahya Kemal, derginin yazarlarına yön vererek mecmuanın yönünü tayin etmiş; Fransa’dan getirdiği yeni fikirler, sanat, kültür ve Batı tipi milliyetçilik görüşüne öncülük ediyordu. Yahya Kemal Beyatlı’nın bu görüşünü “Millî kaynaklara inen, millî hayatı günün ve mazinin meselelerinde arayan ve onu Türk tarih ve coğrafyası içerisinde çözerken Batı düşüncesinden de etkilenen tarih, sanat ve kültür milliyetçiliği sentezi” olarak özetlemek mümkün. Dil anlayışını da “Yaşayan Türkçe” olarak ilan eden Dergâh çevresi Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş neslini ve ardılı pek çok nesli etkilemiştir.

Dergâh dergisi kadrosunda Yahya Kemal, Mustafa Şekip (Tunç), Mehmet Emin (Erişirgil), Nurullah Ataç, Mustafa Nihat (Özön), Ahmet Haşim, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Ruşen Eşref (Ünaydın), Falih Rıfkı (Atay), Halide Edip (Adıvar), Abdülhak Şinasi (Hisar), Ziya Gökalp, Mustafa Şekip, Mehmed Emin, İsmail Hakkı, Mehmet Fuat (Köprülü) isimleri sıklıkla görülmekteydi. Daha sonra edebiyatımızda isimlerinden söz ettiren Ahmet Kutsi (Tecer), Ahmet Hamdi (Tanpınar), Ali Mümtaz (Arolat), Necmettin Halil (Onan), Kemalettin Kâmi (Kamu), Şükûfe Nihal (Başar), Halil Vedat (Fıratlı), Hasan Âli (Yücel), Nurullah Atâ (Ataç), Sâmih Rifat, Kilisli Muallim Rifat (Bilge) isimlerini de unutmamak gerek.

On beş günlük periyotlarla yayımlanan dergi 5 Ocak 1923 tarihinde yayın hayatından çekildi.

***

Dergâh, Ezel Elverdi sahipliğinde, Mustafa Kutlu yönetiminde, ‘Aylık Edebiyat, Sanat ve Kültür Dergisi’ tanıtımıyla Ocak 1990’da Dergâh Yayınları tarafından yeniden yayın hayatına döndü. İlk Dergâh’ın devamı mıydı, değil miydi? Bu sorunun cevabı belki ileride verilecek; bu yazının sınırları da bunu tartışmaya uygun değil.

Geçtiğimiz günlerde “32. cildimizin son sayısı olan Şubat sayımız çıktı. Maalesef okuyucularımıza üzücü bir haberimiz var: Bütün dünyada gözlemlenen kâğıt tedarikinde yaşanan zorluklar ve içinde bulunduğumuz şartlar dolayısıyla Dergâh Dergisi yayınına ara veriyor” açıklaması ile yayınını durdurduğunu duyurdu. Sebep bu muydu? Tartışılabilir. Gerekçe sadece kâğıt olsa dijital yayınla edebiyat dünyasında var olmaya devam ederdi. Bir dergici olarak meşalelerini karartan dergiler gönlümüzün bir yerlerinde acı izler bırakıyor.

Dergi 2016 yılından bu yana şair-yazar Ali Ayçil genel yayın yönetmenliğinde çıkıyordu. Derginin yayınına son vermesi ile ilgili yaptığı açıklamalar kendi içinde muğlaktı. “Kalem emekçisi” olarak yaptığı açıklamalarda ara veren dergilerin tekrar açıldıklarında “eski tadını” bulamayacağını ve “evi kapatarak yenilenemeyeceğini”; ancak Dergâh dergisine “bütün camianın en azından bir işaret noktası, merkez noktası, bir kutup yıldızı olması açısından daima ihtiyaç vardır” tespitini yaptı. Bu iddia oldukça büyük ve altı doldurulması gereken bir söylem. Bunu tarihte Dergâh ekolü dergiler veya benzer dergilerin çokluğu ile açıklamak gerekirdi. Dergi tarihinde Dergâh, Hareket ve Dergâh kendi içinde dönen bir dergicilik geleneğini temsil eder. Bu anlamda bir gelenekten söz edilecekse Sebîlürreşâd, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat ve Mavera geleneğine işaret etmek gerek.

***

Sebep ve gerekçeler ne olursa olsun kapanan dergiler kültür, sanat, düşünce iklimi ve edebiyatımız için büyük kayıplardır. Her dergi edebiyat, dil, kültür, medeniyet yolculuğunda bir meşaledir. Meşalelerin aydınlattığı yolda yol alanlar ülkelerinin yolunu, kültür ve düşünce ufkunu aydınlatmaya devam eder; çünkü dergiler yazar yetiştirir, usta-çırak okulları olarak hizmet ederler. Bizde dergiler Tanzimat’tan sonra görünmeye başlarlarsa da oldukça etkili olmuşlardır. İlk Türkçe dergi Mecmua-i Fünûn ismiyle 1861’de yayımlanır. Bir fen ve bilim dergisi. Dönemin ruhuna uygun. Dönemin menşur ifadesiyle “Batının ilim ve fennini almak” fikrine yaslanır. Bilim ve teknik alanında olup bitenleri ülkeye ve ülkenin insanlarına tanıtmak için yayımlanır. Adı geçen tarihten bugüne kadar hangi alanda olursa olsun hayatlarımıza dokunan her yazar ve şair bir dergi yaprağından bize göz kırpmıştır.

Dergilerin yaşadığı, yaşatıldığı ve dergiciliğin yazar mektepleri olarak itibar gördüğü günleri görme temennisiyle Dergâh dergisine emeği geçen tüm kalem erbabını selamlıyorum.