Dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmeler ne yazık ki “demokrasi” adına ortaya konulduğu iddia edilen pek çok anlayışı sorgulamamıza ve tabi ki Alexis de Tocqueville’in, “Demokrat zorbalık” kavramını tekrar hatırlamamıza vesile oluyor…
Zorbalığın pek çok çeşidine rastlamak mümkün elbette; fikrî bir iknanın gerçekleşemediği durumlarda, “zorla kontrol” etmenin bir aracı olarak…
Akademide “aydın zorbalığı”, okul ya da mahallede “akran zorbalığı” ve oldukça güncel olan başka bir zorbalık türü olarak “siber zorbalık” hemen hatırlayabileceklerimizden bazıları…
Uygulanabildiği yer varsa tabi, “ideal demokrasi”yi bir kenara ayırarak meseleye yaklaştığınızda, neredeyse yapılan her türlü ahlaksızlığın, isyanın, ifşanın “demokrasi” adına yapıldığı ya da onunla maskelendiği bir çağı yaşıyor olduğumuzu tespit edelim…
Kendi ülkesinin “toplumsal sözleşme”sini hiçe sayarak, kendi güvenliğinin de içine dâhil olduğu devlet aklını ve onun yürüttüğü faaliyetleri düşman ya da rakip devletler lehine deşifre etmenin de, bir tür “demokrasi” iddiasıyla ve “haber alma özgürlüğü” maskesi ile işlendiğinin tespiti de son derece önemlidir…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gizli ya da açık yürüttüğü her faaliyetinin, vatandaşının güvenliği için olduğu gerçeğini inkâra kalkışmak, en hafif ifadeyle o devletin vatandaşı olmamayı hatırlatır…
Bırakın başkalarının güvenliğini, en pragmatik tavırla bile insanın kendisini ya da aile fertlerini tehlikeye atacak adımlara başvurması akılla izah edilecek bir durum değildir…
“İktidarı zora sokmak” adına yapıldığı iddiası bile, bütün bu gerçekleri değiştiremez…
“Demokrasi” sosuna batırılmış bile olsa her türlü “dikte” bir zorbalıktır…
Gazeteciliğin ne olup olmadığı bugünlerde sınırları tayin edilmekte zorlanılan başka bir mesele olsa da, bizdeki kadar kendi ülkesinin hamlelerini deşifre etmeye meraklı başka bir ülke gazetecisi görmek pek mümkün değildir…
Başka bir yönüyle, buna müsamaha gösterecek devlet görmek de mümkün değildir…
Başka bir ülke adına kendi ülkesinde ve tabi ki kendi güvenliğini tehdit eden başka bir ülkenin istihbarat elemanını deşifre etmek ile Libya da ülkesinin güvenliği için faaliyet yürüten kendi istihbarat elemanını deşifre etmek arasında, kahramanlık ile hainlik arasındaki kadar çok kalın ve anlaşılması çok kolay bir hat vardır…
Kendi inandığını toplumun vasatına dayatmaya çalışan sözde “demokrat” marjinal gurupların zorbalığı, yakın tarihimizin hazin bir gerçeğidir…
Bu marjinal “demokrat zorbalık” bazen asker, bazen aydın, gazeteci bazen de hiç olmaması gerektiği halde, kendi varlığını inkar eden bir tavırla siyasetçilerden geldi…
Bundan sonra projeksiyonlarımızı -bizi son zamanlarda daha çok aldattığı için- “demokrasi” ya da “özgürlük” kavramları ile maskelenen ama bizi demokrasiden ve özgürlükten uzaklaştıran bu “zorba” tavırlara çevirmek zorundayız; dikkatle hatta rikkatle…
Aynı zamanda “gerçek demokrasi”yi keşfetmek için…
Aksi halde gündemimizi, ihaneti “gazetecilik”, isyanı da “demokratik hak arayışı” olarak dikte etmek isteyen marjinallere kaptırmak durumda kalırız…