Fenerbahçe’nin eski sportif direktörü Damien Comolli’nin geçtiğimiz hafta dış basına yaptığı açıklamaların içinde bir cümle dikkatimi çekmişti. Fenerbahçe’deki başarısızlığının gerekçeleri sorulan Fransız futbol adamı, “Kulüpte çok negatif bir hava vardı. Bu beni büyük hayal kırıklığına uğrattı. Kariyerimde ilk kez böyle bir şey yaşadım” yanıtını veriyordu.
Bu açıklamalar belki birçok Fenerbahçeli tarafından çok da sevilmeyen Comolli’nin bahane ürettiği şeklinde yorumlansa da ben, Comolli’nin eksik bile söylediğini düşünüyor ve arttırıyorum: Fenerbahçe maalesef ruhunu kaybetmiş bir takım; hatta camia.
Başta 3 Temmuz kumpası olmak üzere 9-10 yıllık süreçte, rakiplerinin 100 yılı aşkın tarihleri boyunca yaşamadığı büyük travmalar atlatan, hem saha içinde hem de saha dışında sürekli kavga etmek zorunda bırakılan bir kulüpten bahsediyorsak eğer, orada negatif enerjiden çok daha fazlasını aramak gerekir.
Saha içi neticelerin nedenlerini teknik direktörde, kadroda, taktikte, teknikte aramaya gerek yok kısacası.
Bundan 4-5 hafta önce şampiyonluğun en büyük favorisi olarak gösterilen bir takımın bu kadar kısa bir sürede yerle yeksan olması ancak ve ancak ruhsuzlukla ya da belki daha doğru bir ifadeyle “ruhsal bozuklukla” açıklanabilir.
Dünkü Denizlispor beraberliğinin ardından, Türkiye Kupası dışında hedefi kalmayan bir takım artık Fenerbahçe. Dolasyısıyla kulüp yönetiminin bu dakikadan itibaren gelecek sezon planlamasına hız vereceğini düşünüyorum.
Ancak ne yapıp edip bu planlamanın ilk sırasına -nasıl olur bilmiyorum ama- “ruh” transferini koymaları gerekir.
Camianın futbolcudan, teknik direktörden, antrenörden çok, taptaze bir ruha, yepyeni bir vizyona ihtiyacı var.