İnsan zihni, aradığına odaklanma özeliğindedir. Seçici algımız bizi aradığımız şeye doğru yöneltir, ilerletir ve ona ait malzemeler sunar. Bir elektronik eşyanın nasıl çalıştığını bilmek, ondan hakkıyla istifade edebilmek için lâzımdır. Zihnimizin de nasıl çalıştığını bilirsek bize karşı değil bizim için çalışmasına yardımcı oluruz.

İnsanlar olarak daha iyi olmanın mazereti de sınırı da yoktur

Çünkü insanda var olan, gönlünde yer almasına ve zihninin odaklanmasına bağlı olarak ortaya çıkan müthiş ve hatta akılların alamayacağı işler yaptıran bir enerji ve güç vardır. Tarih bunun enteresan ve dinleyince inanılmaz gelen öyküleriyle doludur. Çanakkale’de destan yazan Seyit Onbaşı da bunlardan birisidir. Bu gücün açığa çıkması, Rabb’imizin (c.c) izninden sonra hem adanma hem de adandığımız yolda aktif olmamızla mümkündür. İnsan kendi potansiyelini bildiği ve yürekten inandığı zaman, bu potansiyeli açığa çıkarmasının Allah’a (c.c) karşı bir borç, kendisine karşı bir görev ve bu dünyaya karşı da büyük bir sorumluluk olduğu bilinciyle hareket ettiğinde; dünyanın karşısında ceketini ilikleyeceği bir şahsiyet olacaktır. Bu yolda karşılaşılacak güçlükler; potansiyeli açığa çıkaran, insanın yıldızını gittikçe parlaklaştıran ve adım attıkça yolunu aydınlatan ışık gibi önünü gösteren, her küçük adımın diğer adımı atmasını kolaylaştıran bir ivme ile, zirveye çıkma enerjisi yükler. Her adım; adım atanın kaldırma kuvvetini, anlama kabiliyetini ve olgunlaşma fırsatını artırır. Yeter ki helâl dairesi içinde hareket edelim. Kendisini açmayı ve aşmayı bilmeyen ya da göze alamayanların caydırıcı fikirlerine kulak asmadan yolumuza devam edebilelim. Aynen şu sözde ifade edildiği gibi. “Orkestrayı yönetmek isteyen, sırtını kalabalığa dönmelidir.” (James Crook)

Motivasyonumuz azaldıkça mazeretlerimiz artar

Ulaşacaklarımızın sınırlarını hayallerimiz belirler. Ne ve nasıl olmayı istersek ona göre zamanımızı ve imkânlarımızı planlarız. Ulaşmak istediği bir hayali ve ideali olmayanların, sorusu ve arayışı da yoktur. Ve bu bizim hayatımızdaki yol yürüme biçimimize dönüşür. Aslında bu durum biraz da rahatına odaklanmak ve konforun esareti altında olmak demektir. O konfor alanından çıkmak bize zor gelir. Bu zorluk, daha değerli bir hedef ile bertaraf edilmedikçe, mazeret kaynaklarımızla irtibatımız güçlenir.  Böyle olunca da olduğumuz yere çakılıp kalmayız bile, daha derine düşeriz ve şu söz hayatımızda tecelli eder. “İnsan istemediği her şeyin bahanesini, istediği her şeyin çaresini bulur.” (Anonim)

Bunu tersine çevirmenin en basit yolu, kendi kabiliyet ve yapabilirlik oranımızın çok yüksek olduğuna inanmak, oluş ve bozuluş kanunları çerçevesinde, kavlî ve fiilî dualarımızla ideallerimizin peşinden gitmektir. Her güçlük, bizi daha stratejik, daha olgun ve anlayışlı yapar. Yol ilerledikçe de, bize ve hayata bilgelik eşlik eder. Biz her an daha iyi olma potansiyeli taşıyoruz. Buna inanıp hayallerimizde yer verelim ve peşinden gidelim. Ve bilelim ki;

Hayallerimiz kadar uzanır ellerimiz ve onlara göre oluşur sözlerimiz.
Gözlerimiz ufkumuz kadar bakar uzağa ve o kadar güç toplar bedenimiz.