Parlamenter sistem tartışmalarının -seçimin ilk turda biteceği inancıyla yazıyorum- 14 Mayıs 2023’te -sonuç ne olursa olsun- biteceği konusunda pek çok yazar ve yorumcu ittifak halindedir.

Konunun bu düşünceyi besleyen başka bir yönü ise sistemi değiştireceğini iddia edenlerin açık çelişkileridir.

Hatta Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde eleştirdikleri ne varsa onları devam ettireceklerini gösteren beyanatlardır.

En başından çeliştikleri konu “sembolik bir cumhurbaşkanı” istedikleridir.

Bu konu onlara göre “duayen” bir gazetecinin şu sözleriyle deşifre oldu: “Yaşanan depremler ve Türkiye’nin içinde bulunduğu koşulları aşabilmek için güçlü bir cumhurbaşkanı gerekir.”

Evet, gerçek bu aslında.

Akşener’in masaya yaşattığı krizin ardında da bu gerçek vardı zaten.

Çünkü seçmen zayıf, kifayetsiz bir adaya oy vermezdi.

O sebeple de iki belediye başkanı ile “payandalı bir aday” üretildi.

Daha önce Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanı yardımcılarının sayısının cumhurbaşkanı tarafından kafasına göre artırılabileceğini hatta isterse -yüzlü rakamlarla bile ifade etti- onlarcasını atayabileceğini ifade etmişti; “Bunun ne demek olduğunu düşünebiliyor musunuz” diyerek…

Evet, Sayın Erdoğan ilk dönemini tek yardımcıyla bitirmiş olacak ama onlar daha seçilmeden yedi yardımcıya ulaşmış durumdalar.

Genişleme çalışmalarının “arpalığı”na dönmüş gibi görünen yardımcılıkların son durumu ise henüz net değil.

Bu vesileyle Sayın Fuat Oktay’ın nasıl bir fedakârlık yaptığını da görmüş olduk tabii.

Yardımcı enflasyonu, Akşener’i de rahatsız etmiş olacak ki iki gözdesinden biri olan Yavaş yeni bir çıkış yaptı; “Sadece iki belediye başkanı yardımcı olalım, genel başkanlar milletvekili olsun” şeklinde.

Bu bile tek başına çok ciddi bir işarettir, iç dengelerin hâlâ “kriz” üretme potansiyeli taşıdığına.

Yine muhalefetin en çok eleştirdiği konulardan biri de “Partili Cumhurbaşkanı” idi.

Öyle anlaşılıyor ki bu konuda da iddialarını terk etmiş durumdalar.

Gerekçe ise geçilmesi binbir engele bağlı “parlamenter sisteme” kadar böyle olması gerektiği şeklinde.

Bu demektir ki seçilirlerse bu da olmayacak.

Hem sürecin “imkânsız” denecek zorlukları ve zorunlulukları hem de vazgeçemeyecekleri sitemin sağlayacağı avantajlardır; hızlı hareket etme imkânları çerçevesinde.

Hantal bir kabiliyete döneceklerine asla ihtimal vermiyorum bu gerekçelerle.

Onlar iddia etmeye devam etseler de iddialarının gerçek olamayacak kadar mantık ilkelerini zorladığını görmek gerekiyor.

İşte tüm bu sebeplerle seçmenin hâlâ Sayın Erdoğan’ı desteklediğini, anketler de açık arayla gösteriyor.

Seçmen bir sürü belirsizlik ve kriz potansiyeliyle masa mı diyecek, yoksa yirmi yıldır bildiği ve çok daha sade mesajlar veren Erdoğan mı?

İşte bunu da 14 Mayıs’ta hep birlikte göreceğiz…