Suudi Arabistan’ın Ukaz gazetesi geçtiğimiz günlerde Osmanlılar’a hakaret içeren iki makale yayınladı.
İlk makalenin yazarı Hani Ez-Zahiri, Ebubekir el-Bağdadi’nin sözde devletini “DEAŞ’ın ikinci devleti” olarak nitelendiriyor ve Osmanlı Devleti’nin “DAEŞ’in birinci devleti” olduğunu iddia ediyor.
Ukaz Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Halid Abbas Taşkendi de “Yeni Osmanlı, atalarının imparatorluğunda ne arıyor?” başlıklı makalesinde Osmanlılar’a hakaret ediyor.
Bu ikincisi, adından da anlaşılacağı gibi Taşkentli bir aileden ve Türk.
Yani sırtımıza saplanan hançer yine bizden.
Böyleleri Suudi Arabistan’da Arap olmadıkları ve ülkeye sonradan gelip yerleştikleri için “tarş bahr” yani “denizin sürükleyip getirdikleri” olarak adlandırılır ve aşağılanırlar.
Onlardan bazıları aşağılık komplekslerini bastırmak için işte bu Taşkendi’nin yaptığı gibi kraldan çok kralcı davranırlar.
Hani Ez-Zahiri’nin makalesine dönecek olursak…
Yazarın söylediklerine kısmen katılıyorum.
DAEŞ’in bundan önce kurduğu bir başka devlet var.
Fakat katılmadığım nokta şu:
O devlet Osmanlı İmparatorluğu değil.
Osmanlı’nın düşüncesi, kültürü, hoşgörüsü, geride bıraktığı dev eserler ve muhteşem medeniyet DAEŞ ile uzaktan ya da yakından bağlantısı olmadığını köre bile gösterir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun DAEŞ ile hiçbir alâkası olmadığını ispatlamaya çalışmak dahi abesle iştigaldir.
DAEŞ’in ilk devleti Suudi Arabistan’dır.
Bu tepkisel olarak söylenmiş bir söz değil.
Konuyla ilgili bizzat Arap ve hatta Suudi Arabistanlı yazarlar tarafından kaleme alınmış, bilimsel verilere dayanan makaleler var.
O makalelerden biri de Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın son dönemde gözaltına aldırdığı aktivistlerden Abdullah El-Maliki’nin “El-Vehhâbiyye ve İhvân ve DEAŞ… Hel Eâde’t-Târîhu Nefsehû?” (Vahhabilik, İhvan ve Daeş.. Tarih tekerrür mü etti?) başlıklı makalesidir.
Ukaz gazetesi yazarlarına söz konusu makaleyi okumalarını öneririm.
Makalede işaret edilen İhvan, Müslüman Kardeşler Cemaati değil.
Suudi Arabistan’ın kuruluşunda büyük rol oynayan ve daha sonra yok edilen “İhvanu Men Etâallah” (Allah’a İtaat Edenlerin Kardeşleri) isimli gruptur.
Bedevilerden oluşan ve hiç çekinmeden rahatlıkla Müslüman kanı dökebilen söz konusu grup, müşrik olmakla suçlanan ve tekfir edilen karşıt kabilelerle savaşta vurucu askeri güç olarak kullanılır.
Kısaca “İhvan” adıyla bilinen grup, Allah yolunda cihat ettiğini düşünerek sahayı yeni devletin kuruluşu için uygun hale getirdikten ve misyonunu tamamladıktan sonra bizzat Kral Abdülaziz tarafından yok edilir.
Suriye’de ortaya çıkan DAEŞ işte o tecrübenin tekrarı ve “İhvanu Men Etâallah”ın yeni versiyonudur.
Zannedildiği gibi DAEŞ’in ikinci devleti de Ebu Bekir El-Bağdadi’nin ilan ettiği sözde hilafet devleti değildir.
Bilakis DAEŞ eliyle Suriye’deki devrimci grupların tavsiyesi ve ülkenin bölünmesi sonucu kurulacak “PKK/YPG devleti”dir.
Tıpkı Suudi Arabistan’ın kuruluşunda kullanılan İhvan gibi DAEŞ de kullanıldıktan ve PKK/YPG nüfuzuna alan açtıktan sonra tasfiye edilmiştir.
Bütün bunlar tarihi ve bilimsel gerçeklerdir.
İnkâr edilemez bir vakıadır.
DAEŞ ve İhvan arasındaki şaşırtıcı benzerlikler, kullanılma süreçleri vesaire güzel bir akademik makale ve hatta tez konusu olur.