Bazen yaşadığım duygu tam da başlıkta ifadesini bulan şeydir.

Bir şeyi anlatmaya çalışırsınız ve karşınızdaki size “çok net anladım” der ve uygulamaya koyulur.

Fakat sonuç size, hiçbir şeyin anlaşılmadığını gösterir.

Bu, bir “sembolik tecrit” olarak ‘Cizvit Eğitim Modeli’nde de kendisini başka türlü gösterir.

Yönlendirmek ve denetlemekten sorumlu hocalar bile görünürde muhafızı oldukları bu hapishanenin içinde tamamen kapalı oldukları için kendi dinî metinlerini çok net anlasalar bile dış dünya ile bağları kopuk olduğu için oraya dair hiçbir şeyi anlayamazlar.

Galya keşişleri de bir tür susma ve dış dünyadan tamamen arınma/korunma çabasıyla yaklaşık 20 yıl boyunca dinî metinlerini ezberliyor ve kesinlikle yazmıyorlardı.

Ezoterik bir dille sadece kendi iç iletişimlerini korumaya çalışan bu keşişler de gönüllü tecritleriyle dış dünyaya tamamen kapalıydılar; en azından algıları böyleydi.

Haşhaşiler, Mun tarikatı üyeleri ve daha nice gizli ve devletlerin duyma eşiğinin altında konuşan ya da kendisini olduğundan başka gösteren, maskeler takan yapılar, iktidar için fırsatlar kollamış ya da o fırsatları zorlamışlardır.

FETÖ de tam 40 yıl boyunca aynı şeyi uygulayarak yani “karda yürüyüp izini belli etmeden” yoluna devam etmiştir.

Hem fırsat kollamış hem de zorlamıştır.

Ordunun içine yerleştirdikleri ve tıpkı yok etmek istedikleri gibi davranan fedailerini, 15 Temmuz 2016 günü ifşa ettiler.

Daha çok daileriyle muhatap olduğumuz için hep, “iyiliksever, imanlı, alnı secdeli, Türkçe ve Türkiye sevdalısı(!)” zannettik bu gizli yapıyı.

Kendi görevlerini çok net anlamış ama dünyayı asla anlamamış -çünkü öyle isteniyordu- onlarla bağ kurmaları istenmemiş dailer ve fedailer, bir gün gerçekleşmesi gereken hedefe kilitlenebilmiştir bu gönüllü ya da sembolik tecritlerle.

Gösterilenle niyetlenilen arasındaki uçurum neredeyse bir devleti yutacak seviyeye ulaşmışken bir liderin cesareti ve milletinin dirayetiyle pusu bozguna uğratılmıştır.

40 yıl boyunca gönüllü bir tecritle beyinleri yıkananlar, neyi ve nasıl yıkmaları gerektiğini çok iyi anlamış ama milleti hiç anlamamış bu fedailer ve dailer, kendi kazdıkları çukura gömülmüşlerdir.

Bugün aynı şekilde siyonistler de kapalı devre din eğitimleriyle hedefe kilitli, dünyaya kapalı barbarlar, suikastçılar yetiştiriyorlar.

Bütün görevleri arzımevut olan bu barbarlar; kadın, çocuk demeden katliam yapıyorlar.

Bir çocuğu öldürdükten sonra dans ederek kutlayan biri insan olabilir mi?

Mankurt, hissiz, empatisiz bir canilik, tecritsiz bir ortamda üretilebilir mi?

İsmail Heniyye’yi ve tüm ailesini de işte böyle bir mankurtluk yok etti; tıpkı binlerce Gazzeli gibi.

Onlar binlerce şehidi toprağa gömdüklerini sanıyorlar ama onların birer tohum olduğunu da unutuyorlar.

O tohumlar, bir gün milyonlarca Heniyyeler yetiştirecek; İstanbul ve tüm Türkiye’de sokaklara dökülen milyonlar bunun en açık göstergesidir.

Biyolojik bedenler öldürülebilir ama fikirlere kurşun işlemez.

Bu konuda zalim Nero’yu uyaran hocası Seneca nasıl haklı çıktıysa katil İsrail Başbakanı’nı uyaranlar da haklı çıkacaktır.

Zira hiçbir zulüm ebedi olmamıştır, olamaz…

İyi anladıklarını yapıyorlar ama anlamadıklarını da inşa’Allah dirilen, filizlenen insanlık onlara öğretecek; değilse Gordion Düğümü’nü çözecek yeni bir kılıç da çıkar Allah’ın izniyle…