Zor zamanlardan geçiyoruz millet ve ümmet olarak. Coğrafyamızda devam eden yangını, bizim topraklarımıza sıçratmak için her gün yeni oyunlar sahneleniyor. Daha önce bir yazmıştık. Şu an ülkemizde iç siyaseti belirleyen şey genel olarak dış politikada atılan adımlardır. Türkiye olarak dışa dair attığımız her adımın “seçilmiş aktörler” vasıtasıyla içeriye yansımasını görüyoruz.
Fakat sahada aktör olarak görünenlerin nerdeyse tamamı hergün bir tarafa çeviriyor yüzünü. O kadar hızlı dönüşler yaşanıyor ki takip edip siyasi analizini yapmakta zorlanıyor insan. Ne ideoloji, ne inanç, ne tutarlılık aramayın. Kim kiminle dost-düşman belirsiz. Eskiden insanlar ideolojik farklılıklarına rağmen karşısındakine saygı duyar “yanlış yolda ama bu ülke için doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapıyor” diyebilirdi. Şimdi akıl tutulması yaşanıyor adeta.
Varlıklarını antiemperyalizm-sömürü düzeni, kapitalizm karşıtlığı söylemi üzerine inşa eden sol örgütlerin TÜSİAD desteğiyle eylem yaptığı, Türkçü faşizmle mücadele derken, Kürtçü faşizme asker olarak yazıldığı hatta daha ileri giderek PYD saflarında Amerikan askerlerinden eğitim aldıkları zamanlardayız.
Şiilik davası için Müslüman katleden Esed’e, yine mezhep duygusuyla destek veren İran ile Vehhabilik davası için aynı şekilde oynayan Suud’un ortaya çıkardığı mezhepçi çatışma ortamında, her sözlerinde Türkiye’yi “ mezhepçilik” yapmakla suçlayanların olduğu zamanlar.
Yıllarca Esed eliyle Suriye’de, kendi topraklarında ise bizzat Kürtlere zulmeden İran, Türkiye’yi sıkıştırmak için Kürtlere el uzattı. Hizbullah Lideri Nasrallah’ın “Türkiye, hem PKK’nın, hem de DHKP-C’nın özgürlük savaşçılarını hedef aldı” dediği, İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin ise “Biji Kürdistan” açıklamaları yaptığı zamanlardayız. İşin daha da garibi bunlar samimi adımlar olarak görülürken ve alkışlanırken Cumhuriyet tarihinden beri atılmış en ciddi kardeşlik adımı hiç önemli değilmiş gibi davranıldığı zamanlar.
Suriye’de yüzbinlerce insan katledilirken insani ve İslami refleksle yardım eli uzatan zalime tepki gösteren hükümetin suçlu, zalime destek verenlerin haklı addedildiğini gördük biz. Kobani’de İŞİD’ten kaçan yüz binden fazla insanı ülkesine alan İktidarın “Kürt Düşmanı”, ABD desteğiyle bölgeye giren PKK- YPG güçlerinin kendilerinden olmayan Kürtler de dâhil herkesi vurup, topraklarından sürmesine rağmen “Kürt haklarını savunan” sayıldığı zamanlar.
Bin yıldır birlikte yaşayan Kürt ve Türk Müslümanların arasına Kemalist ideolojinin faşist uygulamaları girmişti. Eksiği ve fazlasıyla AK Parti hükümeti bu ayrılığı kaldırmak için siyaseten çok büyük riski göze alırken, HDP-PKK’nın yıllarca kendilerine zulmeden “Türkiye Türklerindir” faşisti Laik beyaz Türklerle, daha düne kadar televizyonlarında Kürtleri hayvan gibi gösteren Paralellerle aynı kefeye girip onların “cici çocuğu” olduğu zamanlardayız.
Bir savaş var. İslam’a ve bu vatana düşman olanlarla devam eden bir savaş. Herkes kendi durduğu yerde yapması gerekeni yapıyor belki de. Sadece kimin ne olduğunu kimlerle işbirliği yaptığını dün ne dediğini bugün nerde durduğunu görmek ve ona göre değerlendirme yapmak gerekiyor. Dostu da düşmanı da görme zamanı…