Siyasette uzun vadeli planlar yapmak son derece önemlidir. Bunun için de uzaktakini, yıllar sonrasını güçlü bir bilgi ve tecrübe ışığında görebilmek gerekir. Bu noktada CHP’nin, uzun vadeli okumalardan çok uzak olduğunu hatta “anı” okuma konusunda dahi çok başarı sağlayamadığını çok somut hamlelerinden çıkarmak mümkündür.

Günümüz,“ölçümlü zaman” kavramının hakkını verecek şekilde ve neredeyse saniye saniye kayıt altına alınıyor. Bu kayıtlar sayesinde kimin ne zaman, nerede, ne söylediğine ulaşmak çok kolay. Yine bu vesileyle siyasilerin “tutarlılık” ya da “savrulma”larını da takip etme fırsatınız oluyor.

Hangi konuda ne söylenmiş, sonra nasıl neticelenmiş; kayıtlara bakarak, bu “kayıtlı zaman”ların sunduğu nimetlerden de yararlanarak CHP için “siyasi miyop” teşhisine varıyorum.

CHP’li siyasetçilerin önlerindekini yorumlamakta bile aciz kalmaları, Ak Parti siyasetine karşı güçlü bir yol üretemeyişleri, toplumun beklentilerini doğru algılayamayışları, küresel ölçekli meselelerde Türkiye’nin durması gereken yeri belirleyememeleri gibi birçok mesele, uzağı ve batıni olanı göremedikleri konusunda seçmene çok önemli mesajlar veriyor; zamanı yakalayamama noktasında.

Fransız tarihçi Braudel’in ilgilendiği; “zamanın farklı hızlarda akması” elbette onun coğrafya, toplumlar ya da insan için farklı hızlarda aktığına işaret ediyor. Fakat bu gerçek, çağdaş toplumları ya da liderleri de kapsar. Aynı zaman diliminde yaşamalarına rağmen toplumlardan biri ilkelliği temsil ederken, diğeri ileri bir medeniyette olabilir.

Toplumlara çağı yakalatan ya da çağa öncülük ettiren liderler de bu gerçekten azade değillerdir. Onların vizyonları, öngörüleri ya da uzaktakini tahmin etme kudretleri, risk alma kabiliyetleri her birinde faklı olduğu için aynı zamanda yaşamalarına rağmen aynı seviyede değildir.

CHP, izlediği siyasetle bir yol üretmekten çok uzakta arz-ı endam ederken, bunun en önemli sebebinin iktidara ulaşmada hep bir “payanda arayışı” ile ilgili olduğu kanaatindeyim. Bu payanda bekleyişi, zahmetsiz bir şekilde, kafa yormadan hedefe ulaşmanın da bir aracı onlar için. Bu “payanda kültürü” CHP’ye kendini “devlet olarak görme” günlerinden kalma bir alışkanlık.

Tek-Parti dönemlerinde zaten bir çaba göstermelerine gerek kalmadan iktidarı, hatta devleti istedikleri gibi ve istedikleri yönde “kullana” biliyorlardı. Hiç kimsenin hizmetle ya da hedeflerle ikna edilmesine gerek de yoktu. İtirazları susturmaksa zaten mesele değildi; onları CHP adına susturacak devlet aygıtları ise bu konuda oldukça iştiyaklıydı.

Siyaset üretememe geleneği CHP için yeni bir şey değil yani. Hem ihtiyaç hissetmedi hem de ihtiyacı analiz edebilecek duygudaşlıktan uzak kaldı çünkü. Yönetmeye “talip” olduğu milletin değerlerine bir türlü “ortalama bakış” yöneltemedi.

Bir meseleye yaklaşım son derece önemli… Bir nehir mesela: Bazıları için bir engel iken bazıları için bir taşıma/taşınma yolu olabiliyor. Siyaset üretme biçimi de bazıları için bir “hizmetkârlık” iken, bazıları için bir “tahakküm” aracına dönüşebiliyor.

Öyle zannediyorum ki CHP için “yönetmek” hep “elitist” zeminde kaldı. O sebeple de “hizmet”, bir elitistin ancak alacağı bir şeydi. Hizmet alacaklarından “oy” istemekse hep üst perdeden hitaplarla ve aşağılayan bir dille geldi; “herkesin oyu bir olamazdı” onlara göre. Ve elbette “hizmet ehli”ne karşı “taltif” eden bir dil de “efendiye” yakışmazdı. Yani CHP’nin “siyasi miyop”luğunun bir diğer sebebi de kibri oldu.

CHP’ye göre “devletin sahibi” gönül kazanmak üzere proje yapmaz; aksine gönlü hoş edilmek üzere ötekileri tarafından kendisine “arz” edilir…

Sonuç olarak CHP dün ne ise bugün de aynı kodlarla siyaset üretmeye devam ediyor.

Ne yazık ki her hangi bir “İnce”lme göremiyorum…

“Miyop” halleri de tedaviye cevap vermeyen bir vakıa sanırım…              ​