Estetik amaçlı uygulama ve operasyonlar günümüzde adeta vaka-i adiye’den olmaya başladı. Yüzdeki kırışıklıkları giderme, kaşlara yeniden şekil verme, gözaltlarındaki torbaları aldırma gibi, daha genç ve güzel görünme ihtiyacını gidermeye yönelik bu uygulamaların başında botoks geliyor. Botoks; “Botolinum toksini, Clostridium botulinum bakterisinin ve ilgili türlerin oluşturduğu nörotoksik bir proteindir. Akson uçlarından asetilkolin nörotransmiterinin salınımını önleyerek yumuşak felce yol açar. Bu bakterinin enfeksiyonu botulizm hastalığına sebep olur.” şeklinde tanımlanıyor.
Botoks ya da diğer uygulamaların cildimize ve gelecekteki doku sağlığımıza zararının ne olduğu, ekonomik olarak ucuz olmayan bu uygulamanın ne kadar bir bütçe oluşturduğu konusu ayrıca incelenmeli fakat burada üzerinde durmak istediğim asıl konu, insanın kendisinden kaçması.
İnsan kendisinden kaçınca nereye sığınır?
Her adım bizi bir yerlere taşır. Bütün bu uygulamaların maksadı, daha genç ve güzel görünmek. Niye? Allah (c.c) bizi çirkin mi yarattı? HAŞA. Bütün kâinatın muhteşem sanatçısının muhteşem eserine çirkin demek hiç kimsenin haddi değildir. Kaldı ki, herkes mutlaka kendisini beğenir. Peki ne oldu da kendimizle aramız açıldı? Ne oldu da biz daha genç ve güzel görünme yarışına girdik? Allah (c.c) yoluna bir para verecek olsak, kılı kırk yarıyoruz. “Onlar bizden zengin”, “Gerçek fakirleri bulalım” tarzında bahanelerin arkasına sığınarak, “Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler” Bakara 3 ayetini unutuyoruz. Fakat iş güzelleşmeye gelince, onlarca lirayı gözümüzü kırpmadan verebiliyoruz. Neden? Çünkü yaptığımız işin gözümüzdeki değeri kadar elimizi açarız. Bu da gösteriyor ki, bu uygulamalar bizim acil ihtiyaçlarımız kategorisine girmiş. Başkalarının bebek gibi yüzü varken kendi yüzümüz kırışıklı olursa, başkaları bizi güzel bulmazsa, sosyal onay alamayız, bu da değersizlik hissi demektir. Bununla baş edemeyeceğimiz için, ne yapıp edip kendimizden memnun olacağımız görünümü elde ederiz. Bu tam bir kaçıştır üstelik önümüzde de çıkmaz sokak vardır.
Yüzümüz değiştikçe biz de değişiyoruz
Yüzümüz değiştikçe, kendilik algımız da değişir. Çocuklarımız büyür, biz anneler küçülürüz. “Hanginiz anne hanginiz kız bilemedik” sözleri, bizi çok mutlu eder çünkü bu zaten hedeflediğimiz bir şeydir. Bilgelik yerine toyluk, olgunluk yerine gençlik, ağırlık yerine, üzerimizde hiç te şık durmayan yüzümüze uygun davranma isteği, bizi kendimize yabancılaştırır. Oysa yaşlanmak bir nimettir. Peygamber efendimizin, (Allahü teâlâ, yemin ederek, “Müslüman olarak ihtiyarlayana azap etmekten hayâ ederim” buyurdu) dedikten sonra ağladığı görüldü. Sebebi sorulunca, (Allahü teâlâ, kendisinden hayâ ettiği hâlde, Ondan hayâ etmeyene ağlıyorum) buyurdu. (Beyheki)
Derdimiz “Herkes beni beğensin” olunca, insan gerçek ihtiyaçlarından ve gerçek pozisyonundan kopar. Bizi bağımlı hale getirecek bu uygulamalar, aynı zamanda kurtulamayacağımız biz sarmalın içine iter. Oysa asıl odaklandığımız konu fiziğimiz değil, kimyamız olmalı. “Ben bedenimle ve yüzümle barışığım. Bu yaşın olgunluğunu yaşamaktan memnunum ve baktığım yeri değiştirince gördüklerimde değişti, şimdi daha çok tebessüm etmeye ve şükretmeye odaklıyım” diyebilmemiz duasıyla.