“Bugün bizdeki muhalefet, iktidarı düşürme şartıyla vatanı düşürmeye bile razıdır…” diyen merhum Necip Fazıl Kısakürek’ten Allah razı olsun.
O gün bugündür muhalefetimizde değişen bişey olmadı. Hatta o gün razı olduğu ‘Vatanı düşürme’ sonucu için bugün alenen canla başla çalışmaktadır.
Muhalefetimizin dostluk kurmak ve ittifak yapmak için bir tek kriterleri vardır!!! “Bu millete düşmanlık ve bu devlete ihanet” etmektir.
Bunu Fetö üzerinden, Esed üzerinden, Daeş üzerinden, ABD üzerinden, Rusya ve İran üzerinden, PKK ve Çözüm Süreci üzerinden net bir şekilde görebilirsiniz…
Yıllarca Fetö üzerinden islama ve müslümanlara küfür ve hakaret edenler, Fetönün İslama ve milletine ihaneti tescillendikten sonra Fetönün can ciğer kankası, müttefiki ve avukatı oldular.
Türkiye, Esed henüz halkını katletmeye başlamadan önce kurduğu ilişkiler üzerinde “Eksen kayması” üzerinden avazları çıkana kadar bağıranlar, Esed milletine ve Türkiye’ye düşmanlığını yaptığı katliamlarla tescilledikten sonra bu defa da Esed’in şebbihası oldular.
Çözüm Süreci hedefine doğru olumlu olarak devam ettiği sürece “ihanet ve çözülme süreci” diyenler, bölgenin PKK’ya verildiğini söyleyenler, süreç akamete uğradıktan sonra hükümeti bu defa da “süreci bitirmekle” itham etmeye başladılar.
Çözüm Süreci boyunca hükümeti PKK ile müzakere yaparak vatana ihanetle suçlayanlar; çukur savaşlarında PKK’nın payandası oldular.
Yıllarca bu ülkenin dindarlarına “İran’a git’ diyenler, Müslümanları “Türkiye’yi İran’a çevirmekle itham edenler, İran, politikaları ile İslam ümmetine ihanetini tescilleyince İran’cı oldular.
Hayatlarını ABD ve NATO düşmanlığı üzerine inşaa edenler, ABD, Erdoğan’a savaş açınca “Bîjî ABD/Serok Obama” sloganı ile Emperyalizmin uşaklığını gönüllü olarak yapıyorlar.
Sovyet/Rusya’ya sözde düşmanlık yapanlar; biz Rus uçağını düşürünce Rusya dostu ve avukatı oluyorlar, biz Rusya ile barışınca tekrar Rusya düşmanı oluyorlar.
Kendi devletlerini CİA’nın yalanları ile Daeş’e destek vermekle suçlayanlar, neden sınırında Daeş varlığına müsade ediyorsun diyenler; Türkiye, Daeş ile savaşmaya başlayınca bu defa da Daeş propagandası yapmaya başlıyorlar. CİA, Türkiye’ye iftira atınca sorgusuzca o iftirayı belge olarak kullananlar; CİA, Türkiye’den özür dileyince 3 maymunu oynuyorlar.!
Neden Türkiye DAEŞ’e karşı savaşmıyor diyenler; Türkiye Daeş ile El-Bab’da savaşmaya başlayınca Musul operasyonunu, Rakka operasyonunu durdurup DEAŞ için cepheleri azaltıp tüm gücünü Türkiye’ye karşı kullanmasını sağlıyorlar.
Kısaca bu ülkenin muhalefeti: bu Ümmete/millete karşı açılan her türlü cepheye aşkla kayıtsız ve şartsız gönüllü olarak yazdırıyorlar isimlerini…
Akademisyen, Siyasetçi, Gazeteci, Yazar, Hukukçu kimliğinin arkasına saklanıyor; terörü, şiddeti övüyor, meşrulaştırıyorlar. Teröristi değil de hükümeti suçluyorlar; hükümet teröristi gözaltına alınca da gidip avukatlığını yapıyorlar.
Bu ihaneti de “Demokratik Muhalefet” kılıfı ile yapıyorlar. Demokrasiyi: “Taşları bağlayıp, köpekleri salmak” zannediyorlar.
Esed’in Halep’te yaptığı vahşi katliamları “Halep’te zafer yakın” manşetiyle verecek kadar ahlakını yitiren basınlarıyla, Halep’te yapılan bebek katliamını “Halep teröristlerden temizleniyor” diye anlatan akemisyenleri, İmam Hatip müfredatına eleştiri kisvesiyle “İHL=DAEŞ” algısına çalışan alim musveddeleri, vahşi katliamlar yapan canlı bombaları “tahrik olma” üzerinden savunan siyasetçileri ve dahası tümü demokrasiyi “Taşları bağlayıp, köpekleri salmak” olarak anlıyorlar.
Kendileri için herşeyi meşru görüyorlar; hükümeti devirme adına her türlü sınırsızlığı yapmayı kendilerinde hak olarak görüyorlar.
Mertçe savaşmak nedir bilmiyorlar; meşru kimliklerin arkasına saklanıp kelime oyunları yaparak içlerindeki kini kusuyorlar.
Kendilerine ait bir iradeleri olmadığı için bunu yapamıyorlar, sahiplerinin verdiği emirleri yerine getiriyorlar. Sorgulama izinleri olmadığı için düştükleri çelişkileri de göremiyorlar.
Bizim de kaderimiz bu maalesef, tarih boyunca bize hep düşmanın da muhalefetin de namerdi düştü…