Ülkemize karşı her türlü darbe türü denendi. Son günlerde ise “ekonomik darbeler” deneniyor…

Ülkemizi köşeye sıkıştırmak, itibarını sıfırlamak ve kendi çıkarları için tehlikeli gördükleri lideri devirip ülkemizi teslim almak için var gücüyle saldırıyorlar.

Anlamadığımız bir şey var:

Olan bitenler karşısında üniversitelerimizin ve bilim camiasının suskun kalması.

Ar-Ge ve İnovasyonla, yerli üretimle bilimle “kırılgan ekonomiyi” nasıl düzlüğe çıkarırız konusunda çözümün bilimde ve yerli üretimde olduğunu haykırmaları lazım.

Üniversite reformu gündeme getirilmeli…

Eşinin bileziklerini satan vatandaşı, mutfak harcamalarından kıstığı üç beş doları bozduran teyzeyi, ülkemiz için tüm birikimini TL’ye çeviren Kuveytli, Lübnanlı, Katarlı, Somalili, Etiyopya, Pakistan gibi dost ülkelerin dost insanlarının fedakârlıklarını gördük.

Herkesten önce davranması gereken, çözümde öncü olması beklenen bilim dünyamız ve üniversitelerimiz ise “sessiz” kaldı.

Yerliye geçiş ve dışarıdan aldıklarımızı içeride üretmek için hangi seferberlikleri başlatıyoruz?

Üniversitelerimiz yerliye dönüş için neden öncü proje ve çözümlere imza atamıyor?

Daha doğrusu üniversitelerimizin kalkınmada öncü ve motor haline gelmesi ve beyin fonksiyonu ifa edebilmesi için engeller neler?

Üniversiteleri unutturulan görevini yapmaya çağırıyoruz!

Araştırmacılar ve bilim adamları bu ülkenin öncü kolu, ufku, umudu ve ruhudur. Bu ülkenin düşünürleri ve bilim adamları; fikir ve sanat, ruh ve hayat atılımının yegâne kaynağı, bu ülkenin beynidir.

Döviz krizi Bilime dayanmayan ekonominin ne kadar kırılgan olduğunu bir kere daha gösterdi.

Bilim adamları şu gerçekleri her platformda dile getirmeli:

Bilimsel ve teknolojik bulguları ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürme yeteneğine sahip bulunmayan herhangi bir ülke, sektör ya da işletmenin geleneksel korumacılığın kalktığı, uluslararası rekabete açık bir dünyada varlığını sürdürmesi mümkün değildir.

Şunları da anlatmalı:

Her şeyin cevaplarının öğretildiği bu eğitim ve sınav yapısı ile inovatif ve yenilikçi yapıyı, mucit düşünceleri yeşertmemiz ve büyütmemiz mümkün değildir.

Ülkemizde beyin-beden ayrıklığı yaşıyorsak en önemli sebebi YÖK sistemidir.

Çünkü: YÖK, 12 Eylül askeri darbesinin üniversiteleri kışlalaştırmak isteyen mantığının bir ürünüydü. YÖK, aynı zamanda bir anayasa sorunu.*

YÖK sistemini değiştirmeden gelişmenin öncüsü ve kalkınmanın motoru bir üniversite inşa etmek mümkün görünmüyor.

Üniversite ve Bilim Kanununu bir an önce çıkaralım.

YÖK sistemi akademisyenlerin sanayiye, kültüre ekonomiye, iş dünyasına faydalı; halkımızın derdine deva çalışmalarda görev almasının önünde bir engel olarak duruyor. Çünkü akademik getirisi yoktur bu tür faaliyetlerin. Oyuncunun hareketini oyununu kuralları belirliyor.

Sistem inovasyon niteliği taşıyan, buluş ve üretime yönelik ya da hizmet sektöründe yeniliklere dair çalışmaları adeta yasaklamaktadır.

Çünkü akademik değerlendirmelerde, toplumsal faydalar değil, indeksli (SCI) yabancı dergilerde yayınlanmış makaleler önem ve öncelik arz etmektedir.

Bu uygulama şeklinin bir bakıma ülkenin stratejik bilgilerinin yurt dışına taşınması görevi yaptığını, üniversitelerimizi Batı’nın taşeronu haline getirdiğini defalarca yazdım.**

Yabancı dille eğitimi gereğinden fazla yaygınlaştırmış ve Türkçe yayın yapmayı adeta yasak hale getirmiş bir YÖK SİSTEMİ var.

Nasıl uyutulduğumuza şöyle bir bakalım ve ibret almaya çalışalım:

Bugün ülkede sanayi hangi tür araştırmalar yapmalıdır? Bu belli değil.

Üniversite hangi tür araştırmalara yönlenmelidir?

Üniversitelerimiz ne tür yatırımlar yapmalıdır?

Hangi tür konularda doktoralı bilim adamları yetiştirmeliyiz?

Nerelere yönlenmeliyiz?

Ülkemizin ulusal kaynaklarını bilim ve teknoloji açısından nasıl değerlendirmeliyiz?

Sanayiyi nasıl motive etmeliyiz?

Bu konularda açıklık yok. Varsa da kâğıt üstünde vardır ve kimseyi bağlamayan sistemsel yaklaşımdan yoksun bir şekilde vardır.

Bakın üniversitelerde yüzlerce binlerce tezler araştırmalar yapılıyor ama bunlar genelde sinai, ekonomik ve kültürel hayatımız ve geleceğimizle alakalı değil.

Düşününki bu kadar üniversite ve on binlerce öğretim elemanına sahipsiniz. Ama onlardan istifade edeceğiniz yaptırımlar ve sistemler yok.

Bir ülkenin geleceği için bundan vahim daha ne olabilir?

Bu tür konuların basınımızın bile gündeminde yer almamasını nasıl yorumlamalıyız acaba?

Kalkınmanın temelinde üretime dayalı eğitim ve buluş, yenilik, inovasyon bulunduğu halde TV kanallarımız bir mankenin hayatını önemsediği kadar bilimi ve araştırmayı önemsiyor mu?

Medyamızın bilim ve eğitim meselelerinin bu kadar uzağında kalmasını nasıl açıklamalıyız?

Bilim, hayatımızda hala bir aksesuar olarak kalmaya devam ediyorsa altında güçlü bir neden bulunmalıdır.

Günümüzde belirleyici tek gücün buluşçuluk yenilik, icat olduğunu dünyada çok insan anladı ise de bizim henüz anlayamamış olmamızı insanımızın yeteneksizliği, ufuksuzluğu ve dar görüşlülüğüne bağlayamayız.

Daha çok tişört, gömlek, biber satarak; turizmlerle bundan ileriye gidemeyiz. Kaldı ki; bu plansız tarım politikası ile saman ve et, susam, mercimek ithal etmek zorunda kalırsınız.

Yetkililer bilimin gücünü fark etmeli. Çevrelerini değiştirmeli.

Taklit teknolojilere dayanan kalkınma ile büyük gelirler elde edemiyorsunuz. Bir uçak ya da tank almak için ne on binlerce tekstil ürünü satmak zorundasınız.

İleri gitmek için çok çalışmanın da anlamı kalmadı. Çünkü çok çalışıp hiç buluş yapmadan sadece buluş yapan ülkeleri zengin ederiz. Ama kendimiz asla zengin olamayız.

Ülkelerin gerçek gelişmişliği ve kalkınmışlığı yüksek teknoloji ürünlerini üretme ölçüsü ile değerlendiriliyor.

Gerçek kalkınma ancak inovasyon, Ar-Ge ve patent gücünü harekete geçirmek ile mümkün…

O halde yapmamız gerekenin cevabı oldukça açık. Başkalarının buluşlarını kopya etmekten vazgeçip kendi buluşlarımızı yapmak. Patent satın alarak, kopyalayarak hiç bir ülkenin ileri gittiği görülmemiştir.

*https://www.dirilispostasi.com/makale/arastirma-ve-bilime-hedef-lazim-5b11a3a78ca7807c99079b22

** https://www.dirilispostasi.com/makale/turkiye-bilimsel-varligina-sahip-cikmali-5b929b658ca78063345d00d2