Bunca eğitim hayatım içinde en önemli öğrendiğim şeyin Allah’ın biz insanlara sunduğu en değerli hediyenin öğrenme mekanizması, ilgi ve merak duygumuz olduğunu düşünürüm. Bunun için; Bediüzzaman “Merak ilmin hocası, ihtiyaç terakkinin üstadı” der. Eğitim hayatı boyunca en önemli husus merakın beslenmesidir. Öğrenci önce “bilgiye” değil, “ilgiye” ihtiyacı vardır. Önce kendisini ve nasıl öğrendiğini öğrenmelidir. Bilimsel düşünme yeteneği’ konuları sakin ve emin bir şekilde derinliğine analiz etmekle kazanılabilir. Test sınavlarında olduğu gibi, sorulara olabildiğince az sürede çözüm bulmak maharet değildi
Hâlbuki test odaklı eğitimin felsefesi, bilginin kullanılması ve üretilmesi değil, sınav odaklıdır. Böyle olunca eğitim yuvalarımızdan bu duyguların neredeyse kapı dışarı edilmektedir. Eğitim ve öğretimin bu yapısı içinde, milyonlarca evladımızın düşünme güçleri ve üretkenlikleri adeta yok edilmektedir. Daha garibi ise kimsenin bunu dert etmemesidir.
Teste dayalı eğitim, Hindistan’da bir zamanlar uygulandığı gibi logaritma cetveli ezberletmenin günümüzdeki versiyonudur. Buna göre beyin göçünün sonucunda mucitlerimizin çoğu yurt dışına gittiğinden, dünya değil ulusal ölçekte bile fikir, edebiyat, düşünce, sanat ve siyaset adamı yetişmesi hayal olmaktadır.
Bu nedenle TEOG’un kaldırılması ile ilkokullar gibi liselerde de çocuklarımız mahallelerinde okuma yolu açılmıştı. Ancak başka bir el yerine BİLSEM sınavları ile İlkokul öğrencilerini tekrar aynı cenderenin içine sokmaya çalışmaktadır. Dikkatli olmalıyız.
TEOG’dan sonra sıra üniversite giriş sınavlarının da kaldırılmasına geldi. Özellikle deha sahibi çocukların çok iyi takip edilmesi ve milli kimlikle yetiştirilmesi problemlerimizin çözülmesi ve geleceğimizin kurtarılması açısından kritik önem arz ediyor.
Merkezi sınavların kaldırılması eğitimin kendi rotasına çekilmesi yolunda büyük bir adım olacak. Sadece Üniversite giriş sınavları değil, TUS’tan KPSS’ye kadar. TUS sınavlarının tıp eğitiminin içini nasıl boşalttığını ve yozlaştırdığını yakinen biliyorum.
Hulasa, yetkililerimiz kadar aydınlarımız da eğitimin insanımızın zihnen çoraklaşmasını ve fakirleşmesini netice veren A, B, C, D, E şıkları içine sıkışmış eğitimi kurtarmanın formüllerine eğilmeli.
Nasıl bir eğitimi hayata geçirelim ki, öğrenci, bilgiyi kullanabilsin; fikir, hayal ve tasarımlarını uygulamaya yansıtabilsin? Okul, gerçek hayatta lazım becerileri kazanma ortamı ve süreci haline gelsin…
Okul ve eğitim problemleri deyince bunları konuşmalıyız. Aksi halde, güzel binalarda ve son derece gelişmiş aletlerle (örneğin akıllı tahta ve e-tablet) bilgi aktarmanın beceri ve yetenek gelişmesi adına bir şey vermeyeceği açıktır.
Eğitim köle yetiştirmesin
Anlaması ve yorumlaması gereken konuları anlamak ve sorgulamak yerine onları sınava hazırlık adı ile yapılan aktivitelerle öğrenciler bir şey öğrenmiyor, aksine merak ve ilgilerini kaybediyorlar.
Öğretilenlerin sorgulanmadığı ve tek doğrulu eğitimin adıdır teste dayalı öğrenme. Test odaklı eğitim, insanların kendi başına bir şey öğrenemeyeceği varsayımı üzerine kurulmuştur. Kendi problemlerimizi doğru çözemeyişimiz ve teknolojide ve bilimde dışarıya bağımlı, taklit ve kopyada kalmamızın kaynağı budur.
Çocuklara, mesela oyun gibi doğal öğrenme eğilimlerine aykırı, baskıcı ve aşırı zorlamaya dayalı yöntemlerle, ardışık tekrarlatmalar yoluyla belleğe kazımak şeklindeki eğitim, onların zihnini köleleştirmekten öte bir işe yaramamaktadır.
Çözüm nedir?
Hemen şunu belirtelim ki, teste dayalı eğitim, bir torna makinesi gibi genç beyinleri törpüleyerek belli bir düşünce kalıbına sokmakta ve beyinleri adeta iğdiş ederek insanları robotlaştırmanın en etkili vasıtası olmaktadır.
Çözüm merkezi sınavların kaldırılmasıdır. O zaman göreceğiz ki, eğitimin asli rotasına girmesi ile öğretmenler kendilerinde büyük bir şevk ve heyecan bulacaklar; okullar arasında kalite farkı zamanla asgariye inecektir.
Yüksek başarılı öğrenciler kendi özel fildişi okulları yerine herkesle birlikte kendi mahallelerinde eğitim görecek olmalarını adaletsiz olduğu söyleyecekler ve mağduriyet meydana getirdiklerini ifade edecekler.
Ancak yüzde bir kaçlık bir azınlığın fildişi kulelere gönderilmesi için 5 milyonu aşkın (ortaokul) 11-15 yaş grubunda gelişim çağındaki öğrencinin 4 yıl boyunca merkezi sınavlara mahkûm edilmesi ve gerçek eğitimden ve yaşam becerileri kazanma fırsatından mahrum bırakılması, en büyük adaletsizlik ve mağduriyet değil midir?
Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ağzına düşmektir bu.
Konu daha ayrıntılı olarak şu yazıdan takip edilebilir.