Bugün sizinle iki rakam paylaşacağım: 16 trilyon dolar ve 1,8 trilyon dolar.
İlki, 2030 yılına kadar yapay zekânın küresel ekonomiye sağlayacağı tahmin edilen ekonomik katkıyı ifade ediyor.
PwC danışmanlık firması bu tahmini 2017 yılında yayınlamıştı.
Peki, ikinci rakam?
Bu rakam daha çok taze.
Geçtiğimiz nisan ayında Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından bir raporda duyuruldu.
Rapora göre uzay ekonomisi küresel büyüme için 2035 yılına kadar 1,8 trilyon dolarlık bir fırsat oluşturacak.
Türkiye ekonomisinin büyüklüğü ancak 2023’te 1 trilyon doları geçti.
Kısacası önümüzdeki 10 yıllık dönemde dünyanın önünde, yapay zekâ ve uzay ekonomisi kaynaklı yaklaşık 18 trilyon dolarlık bir ekonomik fırsat uzanıyor.
Diğer bir deyişle, ülke olarak bugünkü güç ve hızımızla yaklaşık 18 senede üretebileceğimiz büyüklükte bir ekonomik fırsat…
Fakat almadan vermek yüce Allah’a mahsus.
Gerekli yatırımı yapmadan, ilgili politikaları geliştirmeden bu fırsat pastasından pay beklemek, eski bir TV dizisindeki komedi karakterinin aklına gelen her zengin olma fikrinden sonra “yırttık abicim” diyerek ellerini ovuşturmasından farklı değil.
Hele ki uzay endüstrisi asla bir hızlı zengin olma endüstrisi değil.
Bu endüstriyi geliştirmek zaman alıyor, doğru işleri yapmak pek çok deneme gerektiriyor.
Bu yüzden çeşitli başarısızlıklara uğramak bu sektörde âdeta bir kural.
Türkiye 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçmesinden bu yana hem yapay zekâ hem de uzay için gayretlerini sıkılaştırdı.
Bir taraftan dijital dönüşüm programını diğer taraftan ‘Millî Uzay Programı’nı yürütüyoruz.
Bunun için Dijital Dönüşüm Ofisi ve Türkiye Uzay Ajansı kuruldu.
Türkiye’nin ‘Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi’ 2021 yılında yürürlüğe girdiği gibi Uzay Ajansı’nın ‘2022-2026 Stratejik Planı’ da hazır.
Uzaya ilk Türk astronotu göndererek önemli bir adım attık.
Şimdi sırada Ay’a araç indirmeyi planladığımız “Ay Araştırma Programı” var.
Yine de yapılanları yeterli görmek mümkün değil.
Türkiye’nin yapay zekâ dönüşümüne ne kadar para ayırdığına dair net bir bilgiye sahip değiliz.
Oysa daha 2015 yılında Çin, 10 yıllık sürede yapay zekâya 150 milyar dolar ayıracağını duyurmuştu.
Dijital Dönüşüm Ofisi’nin başkanlık koltuğu yedi aydır boş.
Millî uzay programımızın kaynak tartışmaları gölgesinde başladığı bir sır değil.
Strateji ve Bütçe Başkanlığı verilerine göre ülke olarak 2024 yılı için ‘Uzay ve Havacılık Programı’na 4,1 milyar lira ayırmış durumdayız.
Dolara çevirseniz kabaca 128 milyon dolar ediyor.
Hadi 23 milyar dolar ayıran NASA’yı, 8 milyar dolar ayıran Çin’i geçelim.
Bizim ayırdığımız kaynak, 300 milyon dolar ile sıralamada gerilerde yer alan Kanada Uzay Ajansı’na ayrılanın yarısı kadar bile değil.
Oysa fırsat pastasından daha büyük pay alabilmemiz için daha çok çalışmamız gerek.
Raporda belirtildiği gibi, uzay, 2035 yılına kadar küresel ekonominin önemli bir parçası olacak.
Hâlen uzay donanımı ve hizmeti sağlayan aktörlerin uzay ekonomisinden aldığı pay giderek azalacak.
Ulaşım, yiyecek-içecek, perakende, tüketim malları gibi bilindik endüstriler uzay ekonomisindeki artışın yüzde 60'ından fazlasından yararlanıyor olacak.
Tarım, inşaat, sigorta gibi geleneksel sektörlerdeki işletmeler yeni ve genişleyen uzay ekonomisinin itici güçleri hâline gelecek.
Yani uzayın etkisi uzayın ötesine geçecek.
Uzay teknolojileri, günlük yaşamın her alanında giderek daha fazla yer alacak.
Gelecek, geçecek, alacak da…
Keşke işler, Türkçesini başlıkta kullandığım Frank Sinatra’nın Apollo uzay programının gayriresmî marşı kabul edilen şarkısındaki kadar kolay halledilebilse: “Fly me to the moon!”