Yine bir Netflix filmi gündemde ve yine tartışmalar sinemanın varlığı üzerine evrilmiş durumda. Martin Scorsese’nin Irishman’i Netflix’te gösterildi. Elbette tartışmalar beraberinde geldi. Scorsese, “Lütfen filmimi telefondan izlemeyin” dedi. ABD’de gösterildiğinde Şükran Günü sezonu olduğundan, Irishman yüzünden insanların daha az sinemaya gittiği iddia edildi. Bu dönemde sinema bileti satışlarının yüzde 16 düştüğü açıklandı.

İddialar ve yorumlar bitmeyecek. Zira Hollywood’un en önemli isimlerinden biri olan Scorsese’nin, sinemanın düşmanı olduğu yorumları yapılan Netflix’e böyle bir film yapması konuşulmaya değer.

Filmin bütçesi 140 milyon dolar. Her yıl öne çıkan 20 Hollywood filmi aşağı-yukarı 150 milyon dolar bütçeye sahiptir. Netflix’in Scorsese için kesenin ağzını açmış olması dikkat şayan. Diğer taraftan, sinemaya dair hassasiyetleri ile bilinen Scorsese’nin bunu kabul etmesi de enteresan. Gerçi kendisi, “Marvel kahramanlarının istila ettiği” sinema alanında yapacak fazla bir şey kalmadığını ifade etti.

Yani dünya yine yeni bir şeyler tartışıyor. Biz ise uzaktan izlemeye ya da tartışmalara tezahürat yapmaya devam ediyoruz. Elden başka bir şey gelmiyor. Yeni güçlü platformların oluşumu için ciddi adımlar atılmıyor.

Neyse… Dönelim filme…

The Irishman, bir mafya tetikçisi olan Frank Sheeran’ın hayatının bir kısmını ele alıyor. Fekat esas mevzu Frank değil Jimmy Hoffa’dır. Zira gerçek kişilerin hikâyesine dayanan senaryo, Hoffa’nın ortada kaybolmasını ‘aydınlatıyor’. ABD’de, yaşadığı dönemde devlet başkanından sonra en ünlü kişi olan Hoffa, bir gün aniden kaybolur. Burası filmin sonudur. Senaryo, Amerikan halkının merak ettiği bu noktayı açıklığa kavuşturuyor. Kurmaca mıdır, gerçek mi, bilemem. Ancak filmin ABD’de bu denli ses getirmesinin sebeplerinden biri de bu.

Flashback, paralel kurgu ve çokça zaman oynaması yapan filmde karakterlerin gençleştirilmesi için özel bir teknik kullanılmış. CGI teknolojisini temel alan bu özellik ile makyaj kullanmadan oyuncular gençleştirilmiş. 140 milyon dolar bütçe olunca bunları yapmak zor değil elbette.

Filmin oyuncuları en güçlü PR unsuru. Robert De Niro ve Al Pacino’nun yıllar sonra bir arada oynaması dikkat çekti. Filmin en etkili unsuru da zaten oyunculuklar. Her iki oyuncu da karakterlere hayat vermiş ve kariyerlerinin sonuna yaklaşırken zirvede bir eser bırakmışlar. Al Pacino’nun ismi çok geçse de ben Robert De Niro’yu daha çok beğendim. Ayrıca filmin diğer başrolü Joe Pesci’yi es geçmemek gerek. Meşhur ikiliye çok iyi eşlik etmiş ve bu üçgen içerisinde atmosfer sorunu yaşamayan bir film çıkmış.

Yönetmenlik açısından filmin tam manasıyla Scorsese işi olduğunu söyleyebiliriz. Kamerası, son filmlerindeki gibi yine hareketli. Özellikle bütçe rahatlığının verdiği güvenle her türlü atraksiyona girmiş. Senaryo da neredeyse yarım asırlık bir süreçte onlarca mekânı kullanmış. Elbette bu da bütçede geniş yer tutmuştur. Netice itibariyle 140 milyon doların gerçekten prodüksiyona akıtıldığına inanıyorsunuz.

Irishman’in Scorsese filmografisinde üst sıralarda yer alacağına şüphe yok. Ancak 209 dakikalık filmin sinema tarihinde çok ciddi bir yer tutacağını söyleyemeyiz. Neden bilinmez. Belki de imkânların rahatlığı buna mani olmuştur.