Her sistemin bir çalışmabiçimi ve mantığı vardır. Kimi aletler elektrikle, kimisi pille, kimisi benzinle, kimisi de pedalla çalışır.Araba benzin ile çalışıyorsa, önce deposunda benzin olması lâzım,çünkü ancak bu şekilde çalışır.İnsan da bir sistemler bütünüdür ve her sistemin çalışmak için gerekli ihtiyacı farklıdır.
Çocuklar anne babalarının yanında, yani ‘aile’ dediğimiz ‘çıraklık okulunda’ yetişirken, doğal olarak büyükler, ‘şunu yap’, ‘şunu yapma’, ‘bu yanlış’, ‘şu da doğru’ derler. Çocuklarının, kendilerinin doğru dedikleri istikamet üzere bir tercih yapmasını isterler.
Bir şeyin yapılması bir sonuçtur ve insanı o sonuca götüren bir süreç vardır. Ya kendisi akıl olgunluğuna henüz ulaşmamışsa büyüklerinin dediğini yapar ya da büyümüşse kendi tercihini. Bazen tercihler aynı paralelde olmayabilir. O zaman yapılan şeyin anne babanın zihnindeki önemine göre, hafiften ağıra doğru bir tepki söz konusu olur.
Anne baba dindarsa, çocuğunun da dindar olmasını ister. İlk başta çocuklar göre göre alıştıkları ibadetleri otomatik olarak yapma eğilimi içinde olurlar. Buraya kadar anne baba memnundur. Ancak bundan sonrası her zaman istenildiği gibi gitmeyebilir. Çünkü insan zihni anlam arayışındadır. Yaptıklarını sorgulayama başlarlar ki, sorgulamak, olabilecek en iyi şeylerden birisidir. Ancak bu sayede insan neyi niçin yaptığının bilincinde olur.Her şeyin bir oluş ve bozuluş kanunu vardır. O kanunlara göre hareket edip edememek, sonuca direkt olarak etki eder.
Bir şeyin isteyerek yapılabilmesi, ona inanmak ve sevmekle mümkündür. Bu, arabanın deposunun yakıt ile dolu olması anlamına gelir.Eksik ve yanlış bilgi, eylemi yaptırmak bir yana, tam tersine sevk edebilir. Bir şeyin yapılmasını isterken kullanılan cümleler ve takınılan üslup, insanı sevdirir ya da uzaklaştırabilir. İnsan insana ilişkide, en önemli dinamik; ikili ilişkinin sevgi dolu, saygın ve nezih olabilmesidir. İşte hemen her şeyin başlangıcı budur.
Anne babalar “Namaz kıl, başını ört, daha kapalı kıyafetler giyin. Erkeklerle ya da kızlarla gönül eğlendirme, yalan söyleme” derler. Bu sözlerin etkili olabilmesi, (Allah’ın izninden sonra) birkaç şarta bağlıdır. Birincisi, anne baba ile iletişimi sevgi, paylaşım ve değer katmak üzerine kurulmuşsa artı bir dir,değilse eksi bir. İkincisi, söylediklerini yaşamaları. Eğer istediklerini gönülden bir teslimiyetle hayatlarına geçiriyorlarsa artı iki, sadece konuşuyor, üstelik kötü sözlerden iyi bir yol çıkarmak gibi akla mantığa ters bir yoldan yürüyorlarsa, üstelik kendilerinin ‘bunlar önemli’ dedikleri şeyler kendi hayatlarında yoksa eksi ikidir. Üçüncüsü ise; bu istenenleri bilgi olarak zihin taşıyor mu? Sosyal hayattaki doğru örneklerle birlikte olabilmek, bilgi akışını doğru kaynaktan temin etmek ve devamını sağlamak varsa artı üç, değilse eksi üç.
Sonucu yargılamak, aklı devre dışı bırakmanın sonucudur. Aslolan, süreçteki yaptırıcı unsurları görüp, onların yerine daha doğrularını hayata katmak, zihnin o istikamet için ihtiyaç hissettiklerini, mutlaka sevgi ve nezaketle takdim etmektir. Yani, benzinimiz katkısız ve yeterli olmalı.