Bir akrabamızın yazlığına gitmiştik. Yazlığı nasıl aldığını açıklarken, “Evi görmek için geldiğimde, ilk önce kolonlara, iskelete baktım. Boya badana dökük olsa da önemli değil. Önemli olan iskeleti. İskeleti sağlamsa, diğerleri çok kolay halledilir. Baktım iskeleti sağlam, tamam dedim, aldık çok şükür” dedi.

İnsanın yapısı ile ilişkilendirdiğimde bu cümle bana çok şey ifade ediyor. Bunca yıllık danışmanlık ve terapistlik hayatımda iki çeşit insan tanıdım; Öğrenebilenler ve öğrenemeyenler. Öğrenebilenler genellikle yük alan, işleri kolaylaştıran, güzel geçimli olmaya ve öğrenmeye açık insanlardır. Öğrenemeyenler ise; yıllar önce öğrendiği, alıştığı, yanlış mı doğru mu sorgulamadığı, yaptığında rahatsız olmadığı, rahatsız olanlar olursa onları suçladığı bir iletişim ve yaşama biçimine sahip olanlardır genelde. Kendi doğrularını başkaları da doğru kabul etsin isterler. Aksi olursa bu, kendilerini değersiz kılmak anlamına geleceği için bazen uç noktada tepki verebilirler. İşte bu durum, doğruyu aramamak, başkalarının ne hissettiğini umursamamak, kendilik algısı yanlış oluştuğu için, kendisine yapılan en ufak bir muhalefeti, kişilik bütünlüğüne bir tehdit gibi algılamaktır. Bundan dolayı, krize girer ve etrafındakileri de krize sokar. Bu neden oluşur? İnsanı da bir binaya benzetecek olursak, kolonların ve iskeletin dayanıklılık ve sağlamlığı neye tekabül ediyor? Ne olursa iskeleti sağlam, ne olursa sağlam değil diyebiliriz?

Hepimizin bir aile bir de sosyal hayatımız vardır. Evin dışındakiler bizim sosyal yüzümüz yani  ‘El ne der’ dediğimiz kesimdir. Dışarıdakiler için hayatımızı zora sokacak nice fedâkârlıklar yapabiliyoruz. İş eve bir şeyler yapmaya gelince, çoğumuz aylarca kılını kıpırdatmayabiliyor. Dışarıda güler yüz tatlı dil, içeride en karanlık yüz ve en kaba söz. Çünkü iki yüzlü yetiştirildik, dışarıda başka içeride başka. Oysa bilgisizlikten ölmek üzereyiz ve aramadığımız için, doğru bilgi ile de buluşamıyoruz. Bu da bizi, yanlış yapa yapa sürekli bozuk bir moral ve diplerde bir hayat yaşamak zorunda bırakıyor. Peygamber efendimiz (s.a.v), hem kadın hem erkek olarak bize temel mantığı veriyor.

“Sizin en hayırlınız, ailesine karşı iyi davrananınızdır. Ben, aileme karşı en iyi davrananınızım. Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı iyi davrananlardır.” (Tirmizî, İman 6; Ahmed, 6/47,99)

“Kadınlara karşı hep hayır tavsiye edin. Zira onlar sizin yanınızda birer emanettir.” (Tirmizî, Radâ’ 11; İbn Mace, Nikah 4 ; Ahmed, 5/72-73; Nesâî, ‘Işretü’n-Nisâ, s, 167)

“Eşlerinize yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, sakın onları dövmeyin ve onları incitecek çirkin sözler söylemeyin.” (Ebû Davûd, Nikah 40-41)

“Kadınları, ancak kötüleriniz döver.” (İbn Sa’d, 8/204)

İnsan zihni Rabbini (c.c) bilir ve iman ederse, imanın gücü kadar Allah (c.c) terakki kabiliyetini açığa çıkarır ve iskeleti sağlamlaştırır. Tahsille, iş hayatıyla, giyim kuşam ile, badana boya anlamına gelebilecek, dışarıdan görenlerin beğeneceği bakımları yapmışız ama bizi içten ayakta tutacak temel dinamiklerden yoksunuz. O zaman, önce işe, iskeleti sağlamlaştırmakla başlayalım. Allah (c.c) ve Rasul’ünün (c.c) bize uygun gördüğü anlayış, yaşama biçimi, besmelemiz ve temelimiz olsun inşallah.