Tam bir “…birbirlerini ağırlar” zemininde gerçekleşen programlarda, meydanı boş bulunca tarihçi kesilen bir CHP zihniyeti var maalesef… Kılıçdaroğlu 30 Ekim 2018 tarihli grup konuşmasında, “Bir toplu iğne dahi üretemeyen Osmanlı vardı. Bir metre demir yolumuz bile yoktu” dedi. Belli ki bu konuda Yılmaz Özdil’in hiçbir tarih felsefesi ve usulü barındırmayan konuşmalarından etkilenmiş… Zira internette yüzbinlerce kişinin izlediği bazı videolarında, “Osmanlının torunları dinlesin” deyip bir sürü hakikatten uzak ve anakronik bilgileri, müstehzi bir anlatımla dile getirdiğini sanıyor şahsiyet… O ifade Özdil’de de, “bir metresi bize ait değildi” farkıyla veriliyor; en azından bir inkâr yok. Var ama bizim değil; diyor…

Ben de, Cumhuriyetle hiçbir sorunu olmayan hatta yönetim anlayışı olarak bir Müslümanın asla karşı olamayacağına olan inancımla onlara diyorum ki Anakronizm, bir tarihçinin düşmemesi gereken önemli bir hatadır. Bu hakikatin farkındayım. Kılıçdaroğlu ve Özdil, belli ki haberdar olmadığınız bu kavramı size, “Anakronizm nedir?” olarak anlatmak gerekiyor… O halde gelin bakalım, şu Anakronizm nasıl yapılırmış birde buradan görelim…

Sizin cehaletinizle bir çırpıda yıktığınız gerçekleri ancak ciltler dolusu kitaplar anlatabilir. Yani anlayacağınız “yok” demenin cehaleti çok kolay ama “var” demeninki o kadar kolay değil hatta hiç değil…

En başından şunu da ifade edelim. Saydığınız yıkımların, Birinci Dünya Savaşı vesilesiyle olduğu da muhakkak iken, bu savaşa bizi kimlerin sürüklediğinden niçin hiç bahsetmiyorsunuz? Padişaha suçu atarak kimleri aklama gayretindesiniz? Oysa Padişahın savaşa karşı tutumları gayet açık değil miydi? Bu temel soruya vicdanla cevap verilebildiğinde aslında yapılan bütün suçlamalar ya da aşağılamalar, mesnetsiz kalır ve asıl sorumluların, Padişahı adeta hareketsiz bırakanın İttihat ve Terakki’nin yönetici kadrolarının olduğu hakikati, gün gibi açığa çıkar… Fakat siz bu gerçekle yüzleşemeyecek kadar inkârcısınız. Çünkü bu hakikat tam da durduğunuz zeminin altında duruyor. O ayaklarınızın altından çekildiğinde çökmeye mahkûm olduğunuzu iyi biliyorsunuz…

Madem bir yıkım vardı ya da bırakılmak zorunda kalınan topraklar ve oralardan çok zor koşullarda göç etmek zorunda kalan Müslüman nüfus, o halde müsebbibi kimdir? Kaldı ki Cumhuriyetimizi yüceltmenin yolu, bu insaftan ve izandan uzak hatta hakikatten tamamen kopuk ithamlar olamaz; Osmanlıyı aşağılamanın ise hiç olamaz… Zira Cumhuriyetimizin sizin gibi “havari”ye ihtiyacı da hiç olamaz…

Şimdi neden doğru söylemediğinizi biraz daha açalım mı?

Siz, büyük bir çarpıtmayla Osmanlıya ait her gerçeği kökten yok sayıyorsunuz ya, gelin onun nasıl öyle olmadığını birlikte idrak edelim o zaman. Yani aslında sizin, bizi -haşa neredeyse- “yoktan var” ettiğini söylediğiniz kadroların, neleri yok ettiğine de bir bakalım mı? Bakalım ki, aslında Osmanlının neleri vardı ve 1913 Darbesiyle her şeyi gasp eden İttihatçılar, neleri yıkmış iyice bir anlayalım. Hatta oradan devraldıkları kurumlar olmasaydı -ki bunların en köklü olanı İttihatçı kadroların da ait olduğu ordudur- “geçiş nasıl olur ve nasıl yol alınabilirdi” durumu da netleşmiş olsun…

Jandarma, posta, itfaiye, zabıta gibi temel teşkilatlardan tutun da eğitime kadar birçok yapının kurumsal inşası Osmanlı’dan bakiye değil mi? “Osmanlı’da spor yoktu” diyor Özdil; birde utanmadan… Bu iddia ile en çok da -durduğunuz yer itibariyle çok seviyor olduğunuzu zannettiğim- Selim Sırrı Tarcan’ın kemiklerini sızlatırsınız; dolayısıyla da “Terbiye-i bedeniye kanunu” ile bütün okul çocuklarını neredeyse komando seviyesinde spora mecbur eden İttihatçıları…

Osmanlının, 1913 yılında çıkardığı “Teşvik-i sanayi kanun-ı muvakkatı” üzerine çalışma yapan ve konunun en iyi uzmanlarından A. Gündüz Ökçün’ün çalışmalarına, en azından bir baksaydınız, nelerin yıkıldığını, sonra da yapmaya çalışanların yine kimler olduğunu çok daha iyi görebilirdiniz… Ökçün: “Osmanlı sanayileşmenin önemini kavramış görünmektedir” diyor bir bilen olarak… Peki ya siz! Hangi vasıfla inkâr ediyorsunuz hakikatleri?

Yıkanın sonra da yapmaya çalışanın kimler olduğu tespit edildiğinde her iftiranın, iftiracının yüzüne çarpılacağı bir zeminde olduğumuz bir hakikattir; suçlayanların suçlu olduğu bir hakikat…

Fakat anlamayacakları gerçeğini dikkate alarak diğer yazılarımda “Anakronizm neymiş” gerçeğini son 15 yılda yapılanlarla 23 yıllık Tek-Parti iktidarında yapılanları karşılaştırarak göstermeye çalışacağım yine de… Madem zamanın ruhu önemli değil, usul ve insaf hiç önemli değil, o zaman kimin gerçek Cumhuriyetçi, kimin değil olduğu daha net anlaşılmış olsun…