Değersizleştirmek ve anlamsızlaştırmak için söylemiyorum. Yıllar önce Molla Ömer nam biri Afganistan’daki heykellerin ortadan kaldırılmasını emrettiğinde ve Buda heykelleri patlatıldığında dünyada “bir varlığın yok edilmesine” verilen tepkiyi hatırlıyorum. Bugün Gazze’de insanların yaşadığı mekânlar, hastaların ve yaralıların tedavi edildiği hastaneler, güvenli diye sığınılan okullar, camiler ve kiliseler yok edilirken görmeyen ve işitmeyen insanlara ne demek gerek?
Bir çocuğun anne karnında anne ile şehit edilmesi, bir çocuğun büyümesine izin verilmemesi ve insan hayatının, “üstün insan” olduğuna inanan başka insanlarca ortadan kaldırılması (İnsanları ‘insansı varlıklar’ olarak tarif etme anlayışı, keşifler çağı Batılının insana yakıştırdığı ve Avrupa’da ‘İnsaniyet Hayvanat Bahçeleri’ kurduğu zamanlardan kalmadır.) ve bunu “meşru savunma hakkı” olarak dünyaya açıklaması her geçen gün insanlığın geleceğine dair umutları ortadan kaldırıyor. Buna rağmen ABD, Batı ve İsrail, insanı hafife aldı. Hitler özentisi ırkçı ve düşmanlaştırıcı anlayış tarihte tanıklık ettiğimiz gibi mağlup olmaya ve yok olmaya mahkûmdur.
Filistin’de Batı kulübü üyeleri ile ABD ve İsrail arasında gerçekleşen dayanışma, siyasi ve hakkaniyete dayalı bir iş birliğinden çok, bir "suç ortaklığı”dır ve tarih bunu bir “Haçlı Seferi” ve “soykırım” olarak okuyacaktır.
Silahsız ve masum Gazze halkına karşı oluşan koalisyon, insanlığı yüceltecek ve yoksul insanların hayatlarını kolaylaştıracak hiçbir organizasyonda bir araya gelmedi. Zulmü görmek istemeyen ve masum ölümlere kör olmayı seçen insanlar ahlaksız ilkeleri yüceltenlerdir. İnsanın, masum insanları -meşru olmayan bir güç kullanarak- katletmesi “ahlaksızlık ilkeleri”ne sadakatle mümkündür. “Ahlaksızlık ilkeleri”, keşifler çağında insanlara ve insanlığa karşı işlenen suçlarla başladı. Avrupalıların; Amerika’nın keşfiyle yerlileri katlederek, Afrikalıları köleleştirerek, Avrupa şehirlerinde İnsaniyet Hayvanat Bahçeleri kurarak ve Hindistan’ın, Afrika’nın, Avusturalya’nın yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürerek, İngiltere’de 1200’lü yıllarda Yahudileri yakma güdüsünü 1492’de Endülüs’te Müslümanlara ve Yahudilere uygulayarak, 1940’lı yıllarda Hitler ve ordusuna tekrarlatarak ve 1948’den beri de tarihleri boyunca zulme ve antisemitizme maruz kaldıklarına inanan siyonistlere uygulatarak devam ediyor. Bütün “ahlaksızlık ilkeleri”nin savunucuları da ABD’nin kara derili Millî Savunma Bakanı, Ataları Afrika’dan köleleştirilmiş BM Güvenlik Konseyi temsilcisi, Ataları zorla köleleştirilen İngiltere’nin zihni köleleştirilmiş Hintli Başbakanı! Gandhi, İngiltere’de okudu ve İngilizlerin Afrika Kolonilerinde çalıştırılırken ülkesini özgürleştirmenin yollarını aramaya başladı. Gandi’nin ülkesinden İngiltere başbakanı, kadın ve çocuk öldürmeleri için siyonist teröristlere silah desteği sağlıyor. Ne yaman çelişki!
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, “Biz insansı hayvanlarla savaşıyoruz.” derken Miras Bakanı Amichai Eliyahu da “Gazze’ye nükleer saldırı da seçenekler arasında.” demekten sakınmıyor. Bütün bunları da Tevrat’ın “Hepsini yok edin; çocukları, bebekleri esirgemeyin!” emrine dayandırıyorlar. Netanyahu, İsrailoğullarının kadim düşmanı olarak bahsedilen Amalek’i hatırlatarak ve Tevrat’a atıf yaparak “Bu savaş, ışığın oğulları ile karanlığın oğulları arasında bir savaştır.” diyerek insanlığa karşı işledikleri soykırımı arkaik ve muharref metinler üzerinden meşrulaştırmaya çalışıyor.
ABD’nin Irak’ı işgalinde ilk kez canlı yayınlanan bir savaş görmüştük. Şimdilerde Gazze’de insanlığa karşı işlenen suçlar ve soykırımın her anı canlı yayınlanıyor. “Ahlaksızlık yasası”, gücü ellerinde bulunduranlar eliyle yürürlükte ve bir avuç mazlum insan, insanlığın namusunu ve izzetini kurtarma telaşında; çünkü merhamet ve vicdan onurlu insanların ayırıcı vasfıdır.
Siyonizm, Filistin topraklarında atalarının katilleriyle iş birliği yaparak ve onların atalarına reva gördüğü uygulamaları; tarih boyunca kendilerine karşı suç işlememiş ve birlikte yaşamış hatta inanç ekseninde akraba sayılan insanlara karşı uygulamaktan sakınmıyor. Firavunların, Roma’nın, Fransızların, İngilizlerin, Endülüs’ü işgal edenlerin ve Hitler Almanya’sının Yahudilere uyguladığı soykırımı bugün siyonistler Endülüs ve Hitler Almanya’sında atalarıyla tehcir ve soykırıma maruz kalmış Müslümanlara uyguluyor. Yahudiler, siyonist Yahudicilik ideolojisine sadık kaldıkları sürece kullandıklarını düşündükleri siyonist Hıristiyancılığın taşeronu olmaya devam edecek ve bu durum onların yaşadığı coğrafyada barışı imkânsız ve ulaşılmaz kılacaktır. En ilkel ideoloji olarak siyonizm ve Yahudicilik kimlik siyaseti, dünyanın her noktasında insanlığa yük olmaya devam ediyor. Antisemitizm, Holokost endüstrisi ve Nazi nefretinden beslenen bu ilkel ve arkaik ideolojiye dönüştürülmüş inanç sistemi; beslendiği tüm olumsuzlukların faturasını yerleştirildiği coğrafyada asırlardır yaşayan insanlardan nefret ederek diri tutuyor, bu tedavisi olmayan bir hastalık. Düşmanlığı çoğaltarak yaşlı-genç-sivil-kadın-erkek ve mekân farkı gözetmeden suç işlemenin en aşağılık suçlardan olduğunun farkında olan insanlık ailesinden bir grup Yahudi, siyonist Yahudilerle Yahudilik arasına bir ayraç koyma derdinde.
Bugün dünyada Hıristiyan ve siyonist Yahudiliğe olan nefret tarihte görülmemiş boyutlardadır. BM Genel Kurulu’ndaki oylamalar bunu bütün açıklığı ile ortaya koymuştur. “Hayır” oyu kullanan ülke yönetimlerinin halklarının da siyonist Hıristiyanlık (Evanjelizm) ve Yahudilikten nefret ettiklerini biliyoruz artık.
Çelişkiler çağında mensubiyet ve aidiyete itibar etmeden çağa tanıklık ediyoruz. Bir yıl sonra, on yıl sonra, bir asır sonra… İnsanlar, “21. yüzyıl başlarında Bereket Hilali ve Güney Asya hattında bir şeyler olurken kim oradaydı?” diye sorduklarında tanıklık etmek için:
·Yukarıda sözü edilen koalisyon Irak’ı, Afganistan’ı işgal ettiğinde ordaydık ve koalisyon ortakları “ahlaksızlık yasası”nı insanlığa karşı suç işleyerek yürürlüğe koydu.
·Koalisyon, Afganistan’ı kaosa teslim ederek ayrıldı. ABD koalisyonunun yerine geçenler “ahlaksızlık yasası”nı yürürlükte tutmaya hatta haşhaş üretiminden vergi alarak ve kadınları eğitimden mahrum bırakarak iktidarlarını güçlendirdiler.
·ABD üretimi El-Kaide ve türevi DEAŞ’ı Suriye’ye taşıyan “ahlaksızlık yasası” koalisyonu, Maveraünnehir topraklarında zulüm, tehcir ve göçle insanlığa karşı suç işlemeye devam etti. DEAŞ gerekçesiyle terör örgütlerinin ismini değiştirerek silahlandırdı.
·“Ahlaksızlık yasası” koalisyonu, Afrika’da da boş durmadı. Ülkelerin zenginliklerini çalmayı sürdürmek için zihinlerini köleleştirdiği yerlilere darbe yaptırarak sömürmeye devam etti.
Gazze’de soykırım yapılırken, çocuklar anne karnında şehit edilirken bir utanca tanıklık etmenin utancıyla 21. asrın ilk çeyreğinde yaşadık ve şahit olduk.