İsrail’in aşırı sağcı hükümetinin uyguladığı illegal Yahudi yerleşimciler yanlısı politikalar nihayet sonuç vermeye başladı. Evet, yanlış duymadınız. Netanyahu ve şürekâsının bile isteye manipüle ettiği fanatik yerleşimciler, tam da kendilerinden bekleneni yaparak büyük bir insanlık suçu işlediler.
26 Şubat Pazar günü öğleden sonra işgal altındaki Batı Şeria’nın Nablus şehri yakınlarındaki Huwara köyünü basan yaklaşık 350-400 kişilik Yahudi yerleşimci eşkıya köyü yakıp yıktı, talan etti. Saatler süren vahşi baskında bir Filistinli hayatını kaybederken 350 kişi ise yaralandı.
İsrail’in sol tandanslı gazetesi Haaretz saldırıyı, İsrail destekli Falanjistler tarafından 1982 yılında gerçekleştirilen Sabra ve Şatilla katliamına benzetti. Haksız da sayılmazlar. Ancak Huwara saldırısının faillerinin Falanjistler değil de Yahudi eşkıyalar olduğunu düşününce bu saldırıyı 1947 tarihindeki Der Yasin katliamına benzetmek daha doğru olacaktır.
O vakit, Der Yasin olmasaydı İsrail olmazdı diyen zihniyetin ardılları maalesef bugün İsrail’i yönetiyor. Bugün de benzer bir oyun oynanıyor ve muhtemel Batı Şeria’nın ilhakının önü açılıyor.
Saldırının en trajik yanı ise, aynı gün Ürdün’ün Kızıldeniz kıyısındaki Akabe şehrinde bir araya gelen İsrailli ve Filistinli yetkililerin, son günlerde yaşanan gerginliğin azaltılması için bir anlaşmaya vardıklarının açıklanmasından saatler sonra gerçekleşmiş olmasıdır.
Filistin yönetiminden istihbarat şefi Macit Faraj ile İsrail’den ulusal güvenlik danışmanı Tzachi Hanegbi ile iç istihbarat servisi Shin Bet şefi Ronan Bar, ABD’nin himayesinde ve Mısır ile Ürdün’ün kolaylaştırıcılığında bir araya geldi. Son günlerdeki gerginliklerin azaltılması ve yaklaşan Ramazan ayında yaşanması muhtemel olayların önlenmesi için taraflar karşılıklı olarak bazı taahhütler verdi. Buna göre İsrail yönetimi önümüzdeki 3-6 ay boyunca yeni yerleşim yeri onaylamayacak ve yerleşimcilerden kaynaklı şiddet eylemlerine izin vermeyecek, Filistin yönetimi ise sorumluluk bölgesindeki terörist faaliyetlerin önlenmesi için İsrail makamlarıyla koordine içerisinde olacaktı. Hatta tarafların mart ayında Mısır’ın Şarm el Şeyh kentinde tekrar bir araya gelerek koordinasyonu sürdürmesi kararlaştırıldı.
Ancak daha toplantıya katılanlar evlerine dönmeden Huwara saldırısı yaşandı.
Peki, bu noktaya nasıl gelindi?
Aşırı sağcı ve yerleşimci yanlısı Ben Gvir ve Simotrich destekli Netanyahu hükümeti, iktidarda kalabilmek için başvurdukları yargı reformu nedeniyle, içerden ve dışardan kendilerine yöneltilen yoğun eleştiriler ve sokak protestolarından dolayı bir hayli zor günler geçirmekteydi. Muhalefetin başını çektiği bu gösterileri dengelemek, üzerlerindeki baskıyı biraz olsun azaltmak için yapılabilecek en kolay şey de tabii ki kendi taraftarlarını mobilize etmekti. Bunun en basit yolu ise doğal olarak, işgal altındaki Filistin topraklarından yeni parçalar koparıp buraları yerleşimcilere tahsis etmekti.
Zaten öyle de yaptılar. 12 Şubat’ta 9 yeni outpost olarak tanımlanan yerleşim birimiyle, 22-23 Şubat’ta 7 bin konutluk yeni bir yerleşim yerine onay veren İsrail hükümeti, diğer yandan da başta Cenin olmak üzere Batı Şeria’nın muhtelif şehirlerinde sözde İran destekli teröristlere yönelik operasyonlar düzenlenmesine yeşil ışık yaktı.
Dolayısıyla hâlihazırda gergin olan atmosfer yeni yerleşim yerlerinin onaylanmasından sonra iyice kızıştı. Huwara yakınlarındaki Har Bracha isimli illegal Yahudi yerleşiminde yaşayan Hilel ve Yagel adlarında iki kardeşin öldürülmesinden sonra galeyana gelen Yahudi yerleşimciler, Huwara’ya giden yolu kesip köye baskın düzenledi.
İşin daha korkunç tarafı ise sözde güvenliği sağlamaktan sorumlu olan İsrail askerlerinin olaylara müdahale etmeyip saldırıyı seyretmiş olmaları.
İsrail güçleri tarafından 2023 başından beri gerçekleştirilen saldırılarda 63 Filistinli öldürülürken, aynı dönemde yapılan misillemeler sonucunda ise 13 İsrailli hayatını kaybetti. Bu rakamlar son yıllardaki en fazla kayıp olarak kayıtlara geçmesine rağmen, İsrail hükümetinden gelen açıklamalar önümüzdeki günlerde yaşanması muhtemel olayların daha fazla can kaybına yol açabileceğini göstermektedir.
Zira hemen Akabe zirvesi sonrası sosyal medyadan bir paylaşım yapan başbakan Netanyahu, hükümetin yerleşim politikalarında bir değişiklik olmadığını, her şeyin planlandığı gibi devam edeceğini belirtmiştir. Benzer şekilde bir paylaşım yapan Smotrich de Ürdün’de yerleşim yerlerindeki faaliyetlerin dondurulmasına yönelik ne konuşulduğunu bilmediği ama bildiği tek şeyin yerleşim yerlerindeki inşaatların bir gün bile durmayacak olduğunu söyleyerek aslında Akabe zirvesinin hiçbir anlamı olmadığını ifade etmiştir. Dolayısıyla gerginliğin azaltılması ve ölümlerin durdurulması kimsenin umurunda değildir.
Maalesef İsrail’in yıllardır sürdürdüğü işgal pratiği bu şekilde işlemektedir. Bir tarafta barış görüşmesi yapıp hiçbir zaman uymayacağı kararlar alırken, diğer tarafta fanatiklerin, eşkıyaların köy basıp katliam yapılmasına göz yumar. İsrail’in müttefikleri de bu elim olayları şiddetle kınar, ama onu bu katliamlardan caydıracak herhangi bir yaptırıma izin vermez. Çünkü İsrail, Ortadoğu’nun tek demokratik ülkesidir!