HDP’yi Kürtlerin sözcüsü kabul eden Kürtler
HDP’nin Kürtlerin sözcüsü olarak kabul edilmesi, Kürtlerin böyle bir ihtiyacının olduğu anlamına gelir.
HDP hangi seçmen profillerinden oy aldı?
1. Doğrudan PKK’lı veya PKK sempatizanı olan Kürt ve Türklerden.
2. Erdoğan’dan intikam almak isteyen Fetullahçılar, Kemalistler, sermaye ve Cihangir solcularından.
3. “HDP iktidar olursa Türkiye, Sodom-Gomore gibi olur rahat ederiz” diyen LGBT’den.
4. HDP’yi Kürtlerin sözcüsü kabul eden Kürtlerden.
5. Kendini HDP ile ifade edebileceğini düşünen solcu gençlerden.
Dün incelediğimiz 3. profilden sonra, PKK’nın 4. seçmen profili ile devam ediyoruz.
PKK’nın dördüncü seçmen profili.
4: HDP’yi Kürtlerin sözcüsü kabul Kürtler
Bir kısım Kürtlerin, HDP’yi Kürtlerin sözcüsü olarak kabul edip oy vermesi, Kürtlerin böyle bir ihtiyacının olduğu anlamına gelir. Bir ülkede ırklara özel siyasi temsiliyet pratiği birbirine zıt iki sürecin sonucudur. Bir ülkede yaşanan ırklardan biri kendine özel temsilci istiyorsa o ülke de ya ayrımcılık ya da ırkçılık vardır.
Kürdün Kürt olarak temsil edilme ihtiyacı nereden geliyor? Türkiye’de Kürde özel sorunlar var mı diye baklam lazım. Yani sadece Kürtleri, Kürt olduğu için mağdur sorunlarımız var mı? Bir Kürt aynı şartlarda olduğu, Kayserili bir Çerkez, Bursalı bir Boşnak, Rizeli bir Laz, Mardinli bir Arap, Nevşehirli bir Afgan, Denizlili bir Türkmen ve Urfalı bir Özbek’e göre sırf Kürt olduğu için eziyet görüyor mu?
Şimdi bu bıçak sırtı konu üzerine laf dolaştırmadan net bir cevap vermemiz gerekiyor. Cumhuriyetin başından itibaren 2000’li yıllara kadar evet.
Bu sebeple Kürtlerin kendilerini temsil noktasında bir ihtiyaç hissetmeleri gayet net ve meşru bir gerçektir. Ayrıca, Türk etnisitesi ulus-devleti temeli üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 80 yılı bu ihtiyacı daha da derinleştirmiştir. Bu gün. Bugün yok. Bir Kürdün şu konuda dertliyim değdi ne varsa aynı konuda dertli bir Tekirdağlıyı hemen gösterebilirim.
Tarihsel ve sosyolojik olarak İslam’la hemhal olmuş bir yapı arz eden Kürtler 1970’lerden itibaren bölgelerindeki sıkışmışlığı merhum Erbakan Hoca’nın Milli Görüş partileri üzerinden giderdiler. Osmanlı’daki milletler sistemini esas alan harekete aidiyet beslediler. Öyle ki Kürtlerin sembol şahsiyetlerinden Şeyh Said’in evlatları merhum Erbakan’la miting miting dolaşarak bölgedeki propagandaya ciddi katkı sağladılar. Bölgenin kadim kurumları olan medreseler bu anlamda önemli çalışmalara imza attılar. Melelerin Milli Görüş hareketine desteği, Erbakan’a olan sempatiyi artırdı. Kürtler Milli Görüş içinde yönetici pozisyona kadar yükseltildi. İdareci olan Kürt Milli Görüş abilerimiz vardı ve onlar bizim gibi gençlerin siyasi akıllarını inşa ederlerdi. Biz onlara tabii olmuştuk. Kürt idareci abilerimizin, başkanlarımız mücadelede Kürtlere özel bir reaksiyon geliştirmiyor bütün Türkiye’yi kapsayan milli duruşlar sergiliyorlardı. Bu samimi bir destekti şüphesiz; ta ki 1991’de Refah Partisi milliyetçilerle seçim ittifakı yaparak meclise girene kadar.
Türk milliyetçileri ile aynı karede fotoğraf veren Erbakan bu hareketiyle batıdaki oylarını artırıp daha sonra kendisine birinci parti olmayı sağlayacak hamleler yaparken öte taraftan Kürtler’in kendilerini temsil ve ifade noktasındaki oksijen alanını kapatmış oldu. Kürtler kendilerine ihanet ettiğini düşünerek Milli Görüş hareketine sırt çevirdiler. Bölgedeki seküler ‘devrimci’ heyecan dalgası ve neredeyse anti-devletçi diyebileceğimiz “Kürtçü” hareketin devletten intikam içerikli söylemleri Kürtlerin bu harekete daha fazla yakınlaşmasına sebep oldu. Anayasal baskı ile siyaset dışına itilmeleri ve aldıkları önemli medya desteğiyle yüksek propaganda gücüne ulaşması Kürtlerin söz konusu seküler harekete daha fazla rağbet etmelerinde etkili oldu.
2002 den sonra başlayan Recep Tayyip Erdoğan dönemi bütün bu tabloyu kökünden değiştirdi. Cumhuriyetin bütün kara lekeleri tek tek temizleniyor, temizlik sırasında Erdoğan, hain olmakla, Kürtçü hatta devleti Kürtlere satmakla suçlanıyordu. Erdoğan o günlerde uğradığı saldırıları “baldıran zehiri” içmek olarak tabir edecekti. Büyük baskılara neredeyse tek başına karşı çıkıyordu ve bir Diyarbakırlı’nın en az bir İstanbullu kadar vatandaş ve Türkiyeli olduğunu haykırıyordu.
Aradan yıllar geçti ve artık ayrımcılık kalkmış hatta başka illeri rahatsız edecek düzeyde bölgeye özel muamele dönemi başlamıştı. İşte içinde olduğumuz bu dönem yakın olduğumuz için göremiyoruz ama dananın kuyruğunun koptuğu bir dönem.
PKK ayrımcılık zemini yitirmişti. Ya son bulacaktı yahut kendine yeni bir zemin inşa edecekti. İlk iş olarak ulus devlet yapısını, ırkçılığı ve milliyetçiliği teorik açıdan zorlaştıran Marksizm’den kurtuldu ve Stalinist bir yapıya geçti çünkü bu sayede hem ırkçılık yapabilecek hem de dini inkar etmesine rağmen cımbızla seçtiği özel gruplar üzerinden mezhepçilik yapabilecekti.
Peki bu durum da ne yapacağız?
1: Çözmemiz gereken sorunlar Kürde özel değil hepimizin sorunları. Türkiye’de Kürde özel sorun kalmadı. Herkesin sorunu, bir ırk temelinden, ulusalcı ezberlerle çözülmez bilakis daha da derinleşir. Herkesin sorunu hep birlikte çözülür.
2: Ulusalcılığı reddet diye lafa başlayarak ulusalcılık reddedilmez. Önce kendin reddesin.
3: Tesisler, yol, yatırım, hürriyet ve daha onlarca şahane hizmetin hepsi ayrı ayrı dua edilecek tarihi gelişmeler. Allah razı olsun. Ama hiç birisi adalet değil. Tam sıra adaleti de sağlamaya gelmişken Erdoğan’a yapılan taarruza karşı durmalıyız ki son hamleyi de yapabilsin. Adaleti de sağlasın.
Ayrımcılık kalmadı, milliyetçilik verelim
Bugün Türklerin ve Kürtlerin birlikte düştükleri tuzak aslında bütün acıların sebebi olan milliyetçilik tuzağı. Kürtler HDP’ye kendilerine özel temsil ihtiyacından dolayı değil, Kürt Milliyetçisi olmaya başladıkları için oy veriyorlar. Aynı sizin Türk Milliyetçisi olduğunuz gibi.
(Yarın nasipse 5. Profil: “Kendini HDP ile ifade edebileceğini düşünen solcu gençler” )