Erken seçim kararının “şok”unu üzerinden atmaya çalışan, “hazırlıksız yakalanmış”lığa işaret eden birçok açıklamanın sahibi siyasi partilerden gelen ilk hamleler, gerçekten de AK Parti Milletvekili Mustafa Şentop’un yayında verdiği tepkiyi haklı çıkaracak kadar etkisiz oldu.

Adaylık çıkışı için Kılıçdaroğlu’nun, “Ciddiye alınacak bir durum değil” dediği Öztürk Yılmaz için ben de, alıntı yaptığım ifadeden mülhem “ciddi” bir tarafı olmadığı kanaatindeyim. Bu girişimin“karizma”sı çok yakın bir zaman önce “Muhasebeci Kenan” atışmalarıyla çizilmiş birinin, kendisini düştüğü yerden kurtarmak adına giriştiği bireysel bir hamleden başka bir şey olmadığı anlaşılıyor.

“Genel başkanımızın sonsuz desteği var” ifadelerinin altının dolu olmadığı da çok açık. Parti içerisinden bazı isimlerin de tepkisi, bu “bireyselliği” destekliyor. Bu durumda ya Öztürk durumdan vazife çıkararak, kendini parlatmanın da derdinde olarak, genel başkanına emr-i vâki yapıyor ya da Kılıçdaroğlu açıktan başka, ikili ortamda başka şeyler söylüyor.

Bu adaylık ilanı, her ne temele dayanırsa dayansın bize şunu söyler: CHP’de hiçbir hazırlık yapılmamış, konuya dair hiçbir ihtimal, “söz”den öte değerlendirilip damıtılmamış. Aksi halde toplumda hiçbir ciddi karşılığı olmayan, hele hele “lider” olarak, hitabet ve ilmî derinlik olarak rakibi karşısında hiçbir ayırt edici vasıf taşımayan birinin, bu denli iddialı yarışta kendini ortaya atmasının izahı yok kanaatimce.

Kılıçdaroğlu’nun, “Biz biliyorduk bir erken seçim kararı alınacağını; çünkü yönetemiyorlardı, görüyorduk” açıklaması ise gerçekten “müstehzi” bir tavrı hak ediyor… Neden mi? Şunun için elbette: Bu ifadeleri destekleyen hiçbir mesaj verilemedi. Bu denli önem atfettiklerinin beyanlarıyla ortada olan seçimlere dair seçmene söyleyebildikleri derli toplu hiçbir şey olamadı. Oysa hazırlıklı olsalardı “anında” verecekleri güçlü bir cevapla çok şey kazanabilirlerdi. Bu kazançtan vazgeçmek pahasına bu görüntü verilemezdi çünkü…

Seçmen davranışını etkileyen en önemli şey “güven ve istikrar”dır. Bu dağınık görüntüsüyle, kararın “sersem”lettiği muhalefet ilk sınavını veremedi.

Bugünlerde dikkatimi çeken ve bana gerçekten, “Hâlâ parti olarak var mıydınız?”sorusunu sordurtan bir ittifak haberi oldu. Toplam oyları yüzde bir dahi ediyor mu, emin değilim; Adalet Partisi, Anavatan Partisi ve Doğruyol Partisi’nden bahsediyorum.

Bir zamanların, kitleleri arkasından sürükleyen bu partilerin ittifakının, seçimler için ne ifade edeceği en başından belli olsa da, birlikte hareket etme kararları anlaşılabilir bir karardır. Bu ittifakın partilerinin bugün itibariyle geldikleri tablo ise her siyasetçiye çok ciddi mesajlar veriyor, bana göre.

Seçmenin oy verme davranışını değerlendirirken her siyasi yorumcunun ve mutlaka aktif siyasetçinin bu partilerin halini hesaba katması, verdikleri mesajı doğru okuması gerekir; özelikle de hâlâ teveccüh görenlerin.

Bahsettiğim bu üç partinin kurduğu ittifak, bir rakip olarak ehemmiyetli görülmeyebilir; ama bu partilerin, “değer kaybı” yönüyle mutlaka çok güçlü bir “mesaj” olarak değerlendirilmesinde hikmetler olduğu kanaatindeyim.

Seçmen, “duacı” olarak kalabileceği “hizmet erleri”nin peşinden gider. Zira seçmenin “dua”sını kaybetmiş iktidarların ayakta kalma şansı olamamıştır. Her iktidar için kısa vadede sorun gibi görülmeyen ama uzun vadede de yıkıcı tesirler ortaya koyan “bireysel iktidaralanları” vardır. Bu “mikro iktidar” alanları, bir dönem güçlerini merkezi iktidardan alarak ve kişisel hatalarına yönelik eleştirileri “manipüle” ederek; “İktidarımıza yapılıyor” diyerek gizlemişlerdir.

Oysa merkezi iktidarın, bu son derece kişisel çıkar kavgasıyla hiçbir alakası olmamıştır; ama “mensubu” olduğunu iddia eden “çıkarcı” tarafından soruna dâhil edilmiştir. Sonuçta uzun yıllar devam eden bu “mikro iktidar”ın makro iktidarı kendi lehine kullanma girişimiyle iktidar partileri zayıfladı ve neredeyse; “Bunlar da var mıydı?” noktasına geldiler.  

AK Parti bugüne kadar, bu “iktidar ağacı”nı kemiren “çıkarcı kurtçuklar”ı büyük oranda tasfiye etmeyi başararak, bugüne geldi. Güçlü bir partinin ve ona ömrünü vermiş bir liderin bundan böyle de bu “mikro iktidar” sahiplerine karşı çok temkinli olması, geniş bir tabanda teveccüh görmeye ve dua almaya devam etmesinin temelini teşkil edecektir.

Tarihte örnekleri var olan, merkezi iktidar eliyle değil de onun gölgesine sığınmış ve “aşırı güçlenmiş çıkarcı bireyler” eliyle “totaliter”leşen yapılar, maalesef güçlü iktidarların en önemli imtihanıdır. Bu tarihsel gerçekliğin farkında olmak önemli ve yeterlidir.