17 Kasım tarihi benim de mezunu olduğum Deniz Astsubay Okullarının kuruluş yıl dönümüne tekabül etmektedir. Bu sene okulumuzun 133’üncü yıl dönümü büyük bir coşkuyla kutlanmıştır. Bu seneki kutlamaları öncekilerden daha önemli kılan ise Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu’nun törende yaptığı konuşma ve verdiği önemli mesajlar olmuştur.
Kutlamalar için Altınova/Yalova’da bulunan Millî Savunma Üniversitesi Deniz Astsubay Meslek Yüksekokulu’na gelen Oramiral Tatlıoğlu, öğrencilerin ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı envanterinde bulunan hava araçlarının icra etmiş olduğu geçit törenlerini müteakip davetlilere hitaben yaptığı konuşmada, Türkiye’nin çevre denizlerine ve özellikle de Karadeniz’e yönelik alışılmadık ifadeler kullanmıştır.
Bu konuşmaya geçmeden evvel Deniz Kuvvetlerimizin geçirdiği dönüşümden kısaca bahsetmekte fayda var. Zira çok kısa bir süre önce hain FETÖ’cü teröristlerin hedefi olan Deniz Kuvvetlerimiz, önemli bir insan kaynağını kaybettiği gibi daha modern ve millî bir donanma olmak hususundaki gayretlerinde de bir miktar duraksama yaşamıştır. Buna rağmen 15 Temmuz sonrasındaki arınma sayesinde hem geçmişte kaybettiği insan kaynağının bir kısmını tekrar kazanmış hem de modernleşme konusunda kaybettiği zamanı telafi etmek için koşar adım yol almaya başlamıştır.
Aslına bakılırsa üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye’nin daha denizci bir toplum olması gerekirken geçmişteki bazı hatalar yüzünden diğer kuvvetlere göre biraz geride kalan Deniz Kuvvetlerimizin son dönemde yaptığı atılımlardan bazılarını saymakta fayda var. MİLGEM ADA Sınıfı Korvet ve İSTİF Sınıfı Fırkateyn projesi, TF-2000 Hava Savunma Harbi Muhribi projesi, Açık Deniz Karakol Gemisi projesi, Meltem projesi, Reis sınıfı denizaltı projesi, millî torpido Akya projesi, millî güdümlü mermi Atmaca projesi, yeni nesil LHD ve LST projeleri, Denizde İkmal Muharebe Destek Gemisi projesi (DİMDEG) ve Lojistik Destek Gemisi projesi, Gemi Entegre Savaş İdare Sistemi (GENESİS) projesi ve Türkiye’nin gururu Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi projesi TCG ANADOLU bunlardan ilk akla gelenlerdir. Devam eden daha pek çok proje olup bunların da zaman içerisinde Deniz Kuvvetlerimizin yeteneklerine eklenmesi beklenmektedir.
Tüm bu teknolojik dönüşümün yanı sıra “Mavi Vatan” doktrinin de vermiş olduğu fikrî arka plan sayesinde iyice gelişen ve büyüyen Deniz Kuvvetlerimizin, başta çevre denizler olmak üzere tüm sularda hak ve menfaatlerimizi korumak ve kollamak için canla başla çalıştığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Şimdi gelelim asıl konumuza.
Türkiye ve Türk Deniz Kuvvetleri için; Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve Adalar Denizi’nde süregelen mücadele ne kadar önemliyse özellikle 2020 yılındaki Sakarya Gaz Sahası’nda doğal gaz keşfedilmesi ve ardından Şubat 2022’de Rusya-Ukrayna savaşının başlamasından sonra Karadeniz de bir o kadar önemli hâle gelmiştir.
Türkiye bir taraftan Doğu Akdeniz’deki muhtemel gaz sahalarında arama yaparken diğer taraftan da Karadeniz’deki keşiflerin hacmini artırmaya çalışmakta ve bulunan rezervleri ülke ekonomisine kazandırmaya gayret etmektedir. Nisan 2023’te ilk gazın Filyos’ta inşa edilen kara tesislerine irtibatlanmasıyla birlikte Karadeniz’in Türkiye için stratejik önemi daha da katlanmıştır. Bu nedenle Deniz Kuvvetleri Komutanımızın Karadeniz ile ilgili sözleri ziyadesiyle dikkat çekmiştir.
Peki Oramiral Tatlıoğlu Karadeniz ile ilgili olarak ne söylemiştir?
Karadeniz’de şimdiye kadar 710 milyar metreküplük bir doğal gaz bulunduğunu ve hâlihazırda arama ve gaz çıkarma faaliyetlerine devam eden TPAO’nun bölgedeki çalışmalarının güvenliğini sağlamak maksadıyla bölgedeki gemi sayısını sürekli artırarak varlık gösterildiğini belirten Tatlıoğlu, Rusya-Ukrayna savaşı sonrası ortaya çıkan sorunlara da temas etmiştir.
Bu sorunların en önemlisinin Karadeniz’e dökülen 400’ün üzerindeki mayın olduğunu belirten Tatlıoğlu, Türkiye’nin bu konuda gerekli tedbirleri aldığını belirterek ABD’nin ve/veya NATO’nun Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle bölgede farklı inisiyatifler almaya çalıştığını ancak Türkiye’nin bunu istemediğinin altını çizmiştir. Yani daha açık bir ifadeyle belirtmek gerekirse “ABD ve NATO’yu Karadeniz’de istemiyoruz” demiştir.
Türkiye’nin Karadeniz’in güvenliğini sağlamaya muktedir olduğunu ifade eden Tatlıoğlu, Karadeniz’e dökülen mayınların Türkiye’nin gaz sahalarındaki unsurları, Tahıl Koridoru Anlaşması güzergâhı ve İstanbul Boğazı geçiş güzergâhı için bir tehdit oluşturmaması için Deniz Kuvvetleri olarak gerekli her türlü tedbiri aldıklarını ve şimdiye kadarki tüm tehditleri bertaraf ettiklerini söylemiştir.
Ayrıca tüm ilgili taraflara çağrıda bulunarak herkesin Montrö’ye uyması gerektiğini belirten Tatlıoğlu, Karadeniz’de Montrö sayesinde sağlanan statükonun devamının önemine de değinerek Türkiye’nin, Karadeniz’in güvenliğini şimdiye kadar olduğu gibi gelecekte de sağlamaya devam edeceğini ifade etmiştir. Karadeniz’in Orta Doğu’ya çevrilmemesi gerektiğinin altını çizen Tatlıoğlu, mevcut durumun idamesi için Karadeniz'e herhangi bir ülkenin veya NATO'nun girmesini istemiyoruz demiştir.
Oramiral Tatlıoğlu’nun “Karadeniz’in Orta Doğu’ya çevrilmemesi gerektiği” şeklindeki sözleri ziyadesiyle manidardır. Çünkü Orta Doğu’nun mevcut çatışmalı hâlinin Karadeniz’e sirayet ettirilmesi Türkiye için asla kabul edilemeyecek bir durumdur. Zira Karadeniz’de Montrö Sözleşmesi (1936) ve sonrasında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Anlaşması (1992) sayesinde sağlanan mevcut statüko, kıyıdaş ülkeler olan Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya ve Gürcistan’ın güvenliğini sağladığı gibi söz konusu ülkeler arasındaki iş birliğini de artırma potansiyeli barındırdığından bölgeyi görece güvenli hâle getirmiştir.
Montrö Sözleşmesi’nin Karadeniz’de kıyıdaş olmayan ülkelerin savaş gemileri için getirdiği tonaj ve süre kısıtlaması da şimdiye kadar Karadeniz güvenliği için bir sigorta görevi görmüştür. Bununla birlikte Türkiye yine Montrö’den kaynaklanan hakkını kullanarak ve Rusya-Ukrayna savaşını gerekçe gösterip Rus askerî gemilerinin Türk boğazlarından geçişlerini yasaklamıştır. Dolayısıyla şimdiye kadar Türkiye’nin kapasitesini aşan ve üçüncü tarafların bu konuda inisiyatif almalarını gerektirecek herhangi bir olumsuzluk yaşanmamıştır.
Hâl böyleyken Deniz Kuvvetleri Komutanımızın bu konudaki ikazlarını, sözde NATO müttefikimiz ABD’den veya kurumsal olarak NATO’dan bu konuda gelebilecek talepler için bir ön alma olarak okumak uygun olacaktır. Zira ABD ile pek çok konuda anlaşmazlık yaşarken bunlara bir de Karadeniz’i eklemenin kimseye faydası olmayacaktır. Keza İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanmaması nedeniyle NATO’nun diğer üyeleriyle yaşadığımız sorunları artırmak da ne bize ne de diğer ülkelere bir şey kazandırmayacaktır.
Yine de Türkiye’ye rağmen Karadeniz ile ilgili böyle niyetleri olanlar varsa da bu açıklamalardan sonra vazgeçmeleri isabetli olacaktır.