“Güçlü başkan, güçlü meclis”in ne olduğunu aslında bilenler biliyor. Fakat bir iktidarı zayıflatmanın aracı olarak başkanı ya da meclisi farklı düşünenlere çok önemli bir delil oldu ABD’de yapılan ara seçimler…

Mecliste muhalefetin çoğunlukta olmasını bir “denge aracı” olarak görenlerin bu türden nazariyelerinin, gerçekte öyle olmadığı ve bir fren görevi de ifa edebileceği ortaya çıktı.

Birileri kendi ülkesindeki iktidara muhalif bakarken, meclis aritmetiğindeki muhalefet fazlalığına da güzellemeler dizebiliyor. Fakat o şahıslardan aynı güzellemeleri, ABD ara seçimleri için kılık değiştirmiş olarak dinliyoruz…

Çünkü ABD seçimlerinde işin öznesi konumunda olmayan bu şahıslar, bir anda duygusallıklarını bırakıp objektif bakmaya başlıyorlar. Ve şöyle diyorlar: “Trump Temsilciler Meclisindeki çoğunluğunu kaybetti. Artık eli zayıfladı. Bu sebeple önceki kadar baskın bir politika izleyemez. Dış politikada da eli zayıflamış oldu.”

Evet, beğeniriz ya da beğenmeyiz ama ABD Başkanı inandıklarını, arkasında var olduğunu bildiği kamuoyu desteğiyle yapıyordu. Bu hakikat, bizim için de geçerli. Kararlı bir iktidar, her noktada milletin güçlü desteğiyle tecelli eder…

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sayın Cumhurbaşkanı’nın güçlü bir şekilde milletin desteğini arkasına alması çok önemlidir. Fakat meclisin de aynı güçle ortaya çıkması gerekir… Son seçimde Cumhur İttifakı sayesinde bir sorun yaşanmadı evet, fakat siyasetin kırılganlıkları düşünüldüğünde bir ülke için güçlü iktidarın ne demek olduğu meselesi ihmal edilemez.

Bir iktidara beş yıl yetki verildiğinde her noktada güçlü kılınmalıdır diye düşünüyorum… Bir yerde inanıp diğer yerde inanmamak ya da “uzlaşı arayışı olsun” demek, ilk bakışta kulağa hoş gelse de ülkenin kalkınma hızının kesilmesi noktasında önemli bir fren de olabilmektedir.

İktidara verilen beş yıllık sürede onu her noktada güçlü kılmak aslında bahaneleri de elinden almak demek. Eğer iktidara gelenler kendilerine emanet edilen süreyi her türlü yetkiye rağmen değerlendiremez ise o zaman da süresi bittiğinde onları sandıkta mahkûm etmek en doğrusu.

Demokrasilerde seçimler domino etkisiyle ilerliyor. Bu manada her birini diğerinden bağımsız değerlendirmek oldukça yanlış olacaktır. Yerel ile genel arasında da bu sıkı bağ mevcuttur. Yani bugünlerde iktidarı zayıflatmak isteyenlerin yaptığı “kelime cambazlıkları” gerçeğin fotoğrafından çok uzaktır.

“Ne olacak, yerelde ona, genelde şuna, mecliste öbürüne ver” diyerek bir de bunu gerçek demokrasi kalıbında servis edenlere çok itibarım yok açıkçası… “İradeyi parçalamak” aslında hızı azaltmaktır.

Tabi bu noktada iktidarın da üzerine düşenler vardır. Hangi kademede olursa olsun iktidar adına siyaset ve hizmet üretenler belirli bir bütünün parçaları olarak hareket etmelidir. Bu da bir sorumluluk anlayışıdır. En küçük birimdekinin, Cumhurbaşkanı düzeyindeki temsile uygun olarak hareket etmesi, aksi halde ana gövdeye zarar vereceği şuurunu taşıması çok önemlidir.

Bu sebepledir ki Ak Parti yerel için çok ciddi bir revizyon çabasına girişti. Bu, Parti’nin hayatını devam ettirmesi açısından da son derece önemli… Çünkü yerelde alınacak “yırtılma” mutlaka muhalifler tarafından da zorlanarak genişletilecektir. Dahası ve en önemlisi iç sorgulamalar başlayacak ve enerji kaybı yaşatacaktır…

2009 yerelde ve 7 Haziran 2015’te bunun örnekleri görüldü aslında; Ak Parti bu iç sorgulamaları kendi lehine çevirmeyi de başardı neticede. Fakat bunun her defasında test edilmesi ya da buna fırsat verilmesi de doğru değildir; testin başarısız olma ihtimali de vardır… Bu sebeplerle bütünü her zerrede korumak önemlidir…