Filistin Yönetimi plana karşı çıksa da geçmişte yaşanan birçok tecrübe Mahmud Abbas’ın bu tür çıkışlarına asla güvenilemeyeceğini gösteriyor.
Mısır’ın başkenti Kahire’de önceki gün olağanüstü toplanan Arap Birliği, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu Barış Planı’nı reddettiğini açıkladı.
Bu karar kimseyi şaşırtmasın.
“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” diye boşuna denmemiş.
Her şeyden önce Arap ülkeleri arasında “Yüzyılın Anlaşması” adıyla da bilinen plan konusunda bir görüş birliği olduğu söylenemez.
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Bahreyn ve Umman planı açıkça destekliyor.
Filistin Yönetimi plana karşı çıksa da geçmişte yaşanan birçok tecrübe Mahmud Abbas’ın bu tür çıkışlarına asla güvenilemeyeceğini gösteriyor.
Çünkü kendisi Filistin halkının öfkesini dindirmek için esip gürlemek fakat gerçekte atılması gereken adımları atmamakla ünlüdür.
Örneğin İsrail ile imzalanan anlaşmaların askıya alınacağı tehdidini savurur.
Sonra o anlaşmaların en önemlisi olan güvenlik koordinasyonu hız kesmeden devam eder.
Abbas ve adamlarının sorunu, yıllarca İsrail’in kendilerine sağladığı VIP yaşama bağımlı olmaları.
O yaşamın sağladığı konfordan ve ayrıcalıklardan asla vazgeçemezler.
Abbas, silahtan arındırılmış bir Filistin devleti kurmak istediğini ve bu arzusunu Trump’a da ilettiğini söylüyor.
Silahı olmayan ve güvenliğini işgalcilere emanet eden bir devlet gerçek anlamda egemen kabul edilebilir mi?
Abbas’ın bu açıklaması, Gazze Şeridi’ndeki direniş gruplarını silahsızlandırmaya hazır olduğunun ilanı anlamına da geliyor.
Amerika’nın ve İsrail’in istediği de zaten bu.
Filistin Yönetimi Başkanı ayrıca teröre karşı mücadele ettiklerini söylüyor ve “yerel terör” diye bir ifade kullanıyor.
Filistin’le ilgili gelişmeleri yakından takip edenler, Abbas’ın bu ifadeyle kastının “işgal güçlerine karşı silahlı direniş” olduğunu bilir.
Abbas, Trump’ın ilan ettiği “Yüzyılın Anlaşması” planını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne taşımaya hazırlanıyor.
Yani her zamanki gibi yine tribünlere oynayarak Filistin halkını ve kamuoyunu oyalıyor.
Amerika’nın veto hakkına sahip olduğunu ve Trump’ın tasvip etmediği bir kararın BMGK’dan asla çıkamayacağını bilmiyor olamaz.
Batı Yaka’da işgal güçleriyle yürütülen güvenlik koordinasyonuna son vermenin İsrail üzerinde BMGK’ya başvurmaktan daha etkili olacağının farkında olmasına rağmen o yönde en ufak bir adım dahi atmıyor.
Abbas’ın plana itirazı, hazırlık sürecinde devre dışı bırakılmasından ve Filistin tarafına dayatılan tavizin hiçbir Filistinlinin kabul edemeyeceği kadar büyük olmasından kaynaklanıyor.
Bundan sonra ne olacak?
Öncelikle İsrail’in kendini ilgilendiren adımları tek taraflı olarak atması ve Mısır başta olmak üzere Trump’ın planına destek veren ülkelerin Filistin Yönetimi’ne baskılarını artırması bekleniyor.
İsrailliler Eylül 2018’de bir belgesel yayınlamıştı.
Oslo Anlaşması’nın imzalanması sürecini anlatan belgeselde Şimon Peres, anlaşmayı imzalamak istemeyen Arafat’a Hüsnü Mübarek’in öfkelendiğini ve herkesin içinde “İmzalasana köpek oğlu” dediğini öne sürüyordu.
Filistin davasını tasfiye projesine karşı verilen mücadelenin yönetimi -mevcut tavırları ne olursa olsun- Arap Birliği’ne ve Abbas’a teslim edilemez.
Hamas ve diğer direniş grupları da böyle bir yanlışa düşmeyecek kadar tecrübeliler.