Sosyal hadiselerde, belirli bir standarda bağlayarak -en azından belirli dönemde ve yeni bir keşfe kadar- kanun gibi görebileceğiniz şeyler yoktur ve olamaz…
Lakin insanın temel fıtratına yaslanan ve hilkatten bu yana yol gösterici olmuş, birbirine açıklama olabilecek kişisel ya da toplumsal davranış benzerlikleri vardır…
Eğitim durumunun, inanç ve ideolojik yaklaşımların insan ya da toplum hareketlerine nasıl yön verebildiğine dair çok güçlü tahminler yapmamıza imkân veren ciddi bir hafızaya sahibiz…
Ve bu hafıza çok uzun zaman dilimlerinde oluştuğu için değişim ve dönüşümü de çok yavaş bir seyir izler ve bize yazılı olmayan ama kanun nispetinde kuvvetli toplumsal ya da kişisel davranış modelleri sunar…
Bu temel modeller üzerinden yapılan yorumlar ya da tahminlerin isabet oranları da oldukça yüksektir…
Kısa zaman dilimlerinde gerçekleşen olayları, bu uzun zamanın sunduğu birikimin terazisine vurduğunuzda, uzun zamanın katılaştırdığı ve derinlerde yatan hatta oralara kök salmış düşünceleri, aklın algılamasına imkân veren kavramlarla izah etmek/edebilmek birçok tartışmanın önünü alabilecektir…
Ne yazık ki bakış açıları bu fırsatı görecek geniş ufuklardan mahrum kaldığında ideolojik ya da politik miyopluklar, körlükler, köprüsüzlükler, zihinsel yarılmalar telafisi imkânsız çatışmalara, kavgalara hatta sosyal patlamalara sebep olabiliyor…
İlimin derinleştirmediği beyinleri ideolojilerin ve partizan anlayışların duygusallaştırarak ayırması hiçte zor olmamıştır…
Bu duygusal yarılma her iki yakanın insanının birbirine giden bütün yollarını tıkar ya da bütün köprülerini atar…
İbn Haldun’un; “Kalpleri ayrı olanların, akılları birleşmez” sözünü, bu vesileyle bir kez daha hatırlamakta fayda vardır…
İdeolojik bir bakış açısıyla ufku daralmış zihinlerin ayrışmışlığını kısa süreli ve daha çok çatışma anlarında gerçekleşen diyaloglarla birleştirmenin imkânsızlığını çok iyi biliyoruz…
Görüntüsü ya da taşıdığı unvan ne olursa olsun ideolojiye kolunu, bacağını ya da bedenini kaptırmış her zihin, ürettiği vehminin “kanun” hükmünde olduğu vehmiyle yaşar…
İkna olmamak üzere siper almış, akıl dışına çıkmış bu zihinleri, akli yöntemlerle ikna etmek mümkün değildir…
Tek şartla: Menfaatler hariç…
“Hükümdara bile hükmeden çıkarlar”ın hükümranlık alnı dışına çıkamayan bu “miyop zihinler” ancak kişisel menfaatlerinin yön değiştirmesiyle -ama kontrolü kendilerinde olmayan bir biçimde- düşünce değişimi yaşarlar…
Ciğerlerimizi yakan orman yangınlarıyla ilgili de, durum bu bilinenin dışında değildir…
Zihinsel fayların ayırdığı kitlelerin kendinden olmayana ilişkin kin ve nefretlerini söndürmek, inanın mevcut yangınları söndürmekten çok daha zor ve neredeyse imkânsızdır…
Bu yangınlar Allah’ın izni, yüreğini ortaya koyan kahramanlarımız ve güçlü devletimiz sayesinde mutlaka söndürülecektir…
Lakin bu ikna olmaz ideolojik miyopluk, her birlik olmamız gereken hadisede kinini yeniden harlandırmak üzere pusuda bekliyor olacak ve siz ne derseniz deyin onlar “ama” diyerek kendi repliklerini tekrarlamaya devam edecekler…
O sebeple: İşimize odaklanıp, bunlara bakarak istikamet belirlemeyecek, beyhude bir ikna çabasıyla enerjimizi tüketmeyecek ve geleceğimizi de bu körlüğe asla emanet etmeyeceğiz…