Suriye’de yaşananlara oluş ve bozuluş ilkesinden bakmak bize ne söyler?
“Her şey zıddıyla kaimdir.” ilkesi yaradılışın tartışılamaz ilkelerinden biridir.
Bu zeminde oluş ve bozuluşu -bilinen tarihî seyirde- ilmî ve felsefi zeminde ilk kavrayan Aristo olmuştur desek hata etmiş olmayız kanaatimce.
Oluş ve bozuluşun devletler üzerine etkilerini en güçlü ve en iyi şekilde kavrayanın da İbn Haldun olduğunu söylesek yine hata etmiş olmayız diye inanıyorum.
Zira bu hakkı ona hem Batı’nın hem de Doğu’nun en önemli bilim insanları vermiş, onun ilmî dehası önünde hürmetle eğilmişlerdir Vico ve Toynbee başta olmak üzere…
Tarihte 16 büyük devlet kurmuş olan Türkler, oluş ve bozuluşun devlet boyutunu en iyi kavramış milletlerden biridir.
“Ne olursa bir devlet bozulur, bir millet bozguna uğrar ya da ne olursa bir devlet oluşur, bir millet dirilir?” sorularını en iyi karşılayacak tarihsel geçmişimize atıfla ifade ediyorum bunu.
Bu yönüyle Türkiye, tarihinden aldığı tecrübe ile yaklaşık 13 yıldır sabırla, bir zulüm düzeninin bozuluşu ve huzur düzeninin oluşumu için çaba gösteriyor.
Bu zeminde bütün analizleri saf dışı bırakan çok büyük bir devrimin mimarı olduk.
Birçok oyuncunun oyununu, “Türkler artık hem oyun kurucu hem de oyun bozucudur.” tezini de ispatlayarak kendi kurduğu oyunla bozdu Türkiye.
Elbette ekranlarda pek çok yorumcu, “Şimdi ne olacak? Türkiye şöyle yapmalı ya da böyle tedbir almalı.” diyerek kendilerince bir projeksiyon çiziyor.
Bu konuda herkesin -naçizane ben de onlardan biriyim- yorum yapma hakkı vardır.
Fakat artık Türkiye Cumhuriyeti’nin -özellikle şu son şaşırtmasından sonra- devlet aklına daha çok güvenilmesi gerekmiyor mu?
Yani bir devlet aklıyla, görünen ya da görünmeyen pek çok sürecin içinde bulunan devlet adamlarımız -ordumuzun kurmay aklı da dâhil- eğer bir yerde oyun kuran varsa diğer tarafta da oyun bozanların olduğunu bilemez mi?
Eğer bir yerde “barış” varsa onun diğer tarafının “savaş” olduğunu, antlaşmaların diğer tarafında anlaşmazlıkların bulunduğunu, bir devlet aklı kavramaktan uzak olabilir mi?
Yani şunu demek istiyorum; Suriye devriminde kendisini hiç kimsenin beklemediği yerde gösteren ve bütün dünyayı şaşırtan bir devlet aklı, “13 yıldır Suriye’yi düşünmediğim tek bir günüm olmadı” diyen bir Dışişleri Bakanı’na rağmen bu devrimin kimleri, nasıl rahatsız edeceğini bilmiyor olabilir mi?
“İlk üç ay çok önemli” diyen bir irade, yeni devlet kuruluncaya kadar yaşanabilecek tehlikelerden haberdar olmayabilir mi?
PKK-YPG -ABD’nin de desteği ile- hâlâ oralardayken, İsrail gibi soykırımcı bir devletimsi yapı çakallar gibi fırsat kollarken “Her şey bitti; artık rahat rahat uyuyabiliriz.” diyebilirler mi?
Söz konusu kendisi olduğunda BM’nin hiçbir kuralını tanımayan, uluslararası hukuku hiçe sayarak anarşik bir görüntü oluşturan İsrail’in Suriye’de, Lübnan’da ve Gazze’de yaptıklarını bu gelişmelere dayandırması da başka bir çetrefil doğururken üstelik…
BM’nin beş daimî üyesinin kilitlediği bir dünyada, uluslararası hukuka tam anlamıyla bağlı kalarak güçlü olmanın ne demek olduğunu da göstermek suretiyle, oyunları bozan bir Türkiye’yi de unutmamak gerekiyor.
Türbülansları ancak 100 yılda dinen bir Fransız Devrimi kadar olmasa da devrim atmosferinin dinginleşmesi, oturması zaman alacak elbette.
Ve yine Fransız İhtilali kadar olmasa da iyi bir zemine oturduğunda yaşananlar, Arap monarşileri başta olmak üzere başka toplumlara da ilham olacak.
“Arap Baharı bitmedi; konjonktürel dalgalanmalar olsa da tünelin ucundaki ışık görünene kadar devam edecektir.” dediğimizde tam olarak gösteremediğimiz şeydir bugün yaşanan.
13 yıl önce net olarak cevaplayamadığımız, “Bir şekilde devam edecek ama nasıl devam edecek?” sorusunun da cevabıdır tanık olunan gelişmeler.
Oluş ve bozuluşun en dar ve azaplı kısmını geçmiş gibi görünen Suriye’nin, oluş hattını genişletmesi, güçlendirmesi en büyük temennimizdir.
Üniter ve anayasaya dayalı, bütün farklılıkları kucaklayan yeni bir devletin kurulması, bütün yeni oyun planlarını kursaklarda bırakacaktır.
Hem Suriye’ye hem de bölgedeki yeni gelişmelere bakıldığında Türkiye çok önemli bir kavşaktadır…
Sabırla bekleyen mazlumların umudu, duaları gerçek olsun inşa’Allah…