En mutlu, korunaklı hâllerini darbecilerin gölgesinde geçiren, beraber doğdukları boşluk duygusundan ancak paşaları sayesinde kurtulan bir zavallılar topluluğu var bu ülkede.

Ve bu zavallılar için talih en iyi olduğunda bile güvenilmezdir.

AK Parti iktidarı için defalarca kaygılı olduklarını belirten bildiriler yayınladılar, açıklamalar yaptılar bu zavallılar.

Fakat şu çok garip değil mi?

Bu zavallıların kaygıları, konjonktürel bir ekonomik türbülansa rağmen Cumhuriyet tarihimizin en büyük gelişmelerine sahne olan bir dönemde gerçekleşiyor.

Bilimde, teknolojide, sanatta, sporda yaşanan gelişmeler onların kaygılarını azaltamıyor bir türlü.

Oysa biz bu zevatın kaygı bildiren sesini hiçbir muhtırada ya da 15 Temmuz Darbe Girişimi gibi tarihî bir kırılmada duyamadık.

Yine bir “kaygılıyız” bildirisi yayınlamış bazı zavallılar.

Gerçeklerin üstünü örterek, plastik kavramlara sarılarak; yalancılıklarını ve tahrik edici, tahkir edici dillerini yok sayarak “kaygılıyız” diyorlar Şansal, Kabaş ve bazı saz arkadaşları.

Demokrasiyi CHP’nin el feneriyle aramalarından da belli değil mi ne kadar demokrat oldukları?

Bu ülkenin en mutlu anlarında bile kaygıyla doldu bu zavallılar.

Gaz keşfedildi, bunların ciğerleri yandı.

Petrol keşfedildi, ödleri koptu.

Uçak yapıldı, gök kubbeleri çöktü.

Togg yapıldı, yolları tıkandı.

Ama hiçbir askerî muhtırada aynı şeyleri hissetmedi bu zavallılar.

Bakmayın siz bunların ilerlemeden, demokrasiden, teknoloji ya da bilimden bahsetmesine.

Onlar, CHP’nin hiçbir şey üretmeyen belediyelerinden bile çok memnunlar.

Yine onlar; suçlu oğlu, başkan babası tarafından affedilebilen bir ABD’yi kutsarlar ama kendi ülkeleri için kaygılanırlar.

Dünürlerini, damatlarıını, kızlarını çeşitli görevlere getiren bir başkanın yöneteceği ABD onlar için “demokrasinin beşiği”dir.

Gazze için çifte standart sergileyen, kendilerinden başkasına “asgari uygarlık standardı” tanımayan Batı’yı da kutsarlar ama yoksullara kucak açan ve bu konuda gayrisafi yurt içi hasılaya göre dünyada birinci sırada olan ülkelerine karşı kaygılıdırlar.

Neredeyse son 250 yıldır gerileyen bir geçmişten, hiç olmadığımız kadar güvende hissettiğimiz bir zemine gelmişken bile kaygılıdır bu zavallılar.

Ne diyordu Seneca; “Başkalarının uykusuna göre uyuyup başkalarının adımlarına göre yürüyenler zavallıdır.” 

Evet, millî bir perspektifi olmayan, milletiyle sevinemeyen, hep başkalarına göre yaşayan bu zavallı kaygılıların, kaygısı daha da artarak devam edecek demektir.

Halep Kalesi’ne asılan Türk bayrağı, Kuzey Irak’ta teröre geçit vermeyecek kilidin kapatılması onların kaygılarını daha da artıracak gibi.

Zira, ileri olma kriterini “şarap ve şehvet” sarmalına bağlayanlar, Şansal ilericiliği ile bugünü anlayamazlar; Kabaş yalancılığı ile malul zihinler bugünün hakikatine vakıf olamazlar.

Bunlar ideolojik kördür. Eğer öyle olmasalardı Beşiktaş’ta yanan 29 canı, İzmir’de elektriğe kapılan iki canı da mutlaka görürlerdi.

Adalar’daki atları, Beşiktaş’ta kesilen yüzlerce çınarı, Suavi’nin katlettiği ağaçları da mutlaka görürlerdi.

Bataklık hâline gelen İzmir Körfezi’ni, yanan otobüsleri, yürümeyen merdivenleri, konser adı altında yapılan astronomik harcamaları mutlaka eleştirirlerdi.

Hiçbir veriyle izah edilemeyecek ve “Allah’ın suyunu para ile satıyorlar.” diyenlere iki çift laf edebilirlerdi.

Oysa bunların doğuştan boş olan bir ruhları var ve kaygıları da bizim gurur duyduklarımız üzerine.

Şimdi soruyorum; asıl kaygılanılması gereken şey bu değil mi?