İnsanlar olarak bazen zor zamanlar yaşayabiliyoruz. Olaylar ve şartlar değişince, hiç aklımıza gelemeyeceği şekilde davranabiliyoruz. Hani “Şartlar değişince hükümler de değişir” diye bir kaide var ya, işte insan kendisi bile bazen nasıl davranacağını önceden öngöremeyeceği şekilde konuşabiliyor ve davranabiliyor. Bunlar çoğunlukla istisnadır ve genellikle tekrarı da olmaz fakat bu daha sıklıkla günü birlik sıkıntılarda kolaylıkla tabiri caizse ayranımız kabarabiliyor, bilhassa da haklı olduğumuzu düşündüğümüz durumlarda, sözlerin ayarı bozulabiliyor, söz maksadı aşıyor ve o esnada doğru zannedilen tavrın daha sonra gereksiz olduğu ortaya çıkabiliyor. O zaman da yapılacak şey sadece “Özür dilerim” oluyor ama o durumda da, “Dal rüzgârı affetse bile kırılmıştır bir kere” sözü gerçekleşiyor.

Kızgınken yani gergin ve sinirli iken, her söz kızgınlık oranına göre yakıcı olur. Bu gerçeği bilerek, o esnada susuversek ve sonra konuşsak, biraz o kızgınlığı içimizi yakmayacak şekilde abdest alarak, hemen güçlü bir sadaka vererek, ortamı ya da pozisyonu değiştirerek serinletsek ve sakinleşebilsek ne kadar güzel olur çünkü o esnada söylenen sözler, muhakkak ilerideki güzel iletişime zarar verecektir. “Atılan ok ve söylenen söz geri alınamaz” der bir düşünür. O zaman, önce her durumda kontrollü olabilmemiz için Allah’tan (cc) sadaka ile dua edip gönülden yardım istemeliyiz. Her sözün ve her davranışın ilk muhatabının Allah (cc) olduğunu, önce Allah’a (cc) dokunup sonra muhataba ulaştığını ve ağzımızdan çıkacak can yakıcı sözlerin muhatabı ile sonradan yüz yüze bakacağımızı Rabbimizin bize hatırlatmasını niyaz edelim. Üslup ve davranış olarak, kendimize nasıl bir seviye biçiyoruz, neleri lâyık görüyoruz, neleri kendimize yakıştırıyoruz? Karşımızdakinin de haklı olabilme ihtimaline ne kadar şans tanıyoruz? Diyelim ki biz haklıyız, aklımıza bin bir türlü cümle gelebilir. Her aklımıza geleni söz olarak servis etmek ne derece ilişkinin, kendimizin ve muhatabımızın saygınlığına yakışır? Kendimizdeki eksik ya da yanlışları görmeye ve düzeltmeye ne kadar açığız? Bu ve benzeri sorulara yüreğimizin verdiği cevaplar, bizim kalite ayarımızın tescili anlamındadır.

İnsanlar çoğunlukla geç de olsa, vicdanlarının sesini duyar ve hakkı teslim ederler. İşte o zaman “Haklıydı” denmesi yeter.

İnsanlar çoğunlukla öfkeleri yatışınca fırtına dinmiş gibi olur ve daha serinkanlı düşünmeye başlarlar. “Ben ne kadar esip yağdıysam o kadar sakin ve saygılı davrandı” demeleri yeter.

İnsanlar ne kadar çok yanlış yaparsa yapsın, her zaman Allah’a (cc) açık bir kapısı vardır. O kapının aralanması, iyi örneklerle karşılaşmalarına bağlı. Benim söz ve davranışlarımdan dolayı Allah’ı (cc) hatırlayıp, doğru davranmayı gönlünde yüceltmesi yeter.

Bana kasıtlı zarar vermeye çalışan birisi bile olsa, Peygamber efendimizin (sas) mücadele metoduna uygun davranıp, Halid bin Velid (ra) gibi, Allah’a (cc) doğru yön değiştirme ihtimali yeter.

Benden başkalarına ne ulaşırsa, melekler Allah (cc) adına onu kaydediyor. Benim niyetimi ve gayretimi Allah’ın (cc) bilmesi ve defterinde kaydedilmiş olması yeter.

Allah (cc) her iyi niyeti ve gayreti ödüllendiriyor. Ben onun istediği gibi davranabilmişsem bu bana yeter.