Sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: 21 yıllık kalkınma hamlelerini taçlandırmak istiyorsak önümüzdeki beş yılın temel gündemi “EĞİTİM” olmalıdır. 21 yıllık icraatların kalıcı hale gelmesini istiyorsak önümüzdeki beş yılın ana meselesi “EĞİTİM” olmalıdır. Gelecek nesillerin bu 21 yılda yapılanları anlamasını ve atılan adımların sürdürülebilirliğini sağlamak istiyorsak önümüzdeki beş yılın birinci önceliği “EĞİTİM” olmalıdır. Neden böyle olmalıdır diye uzun uzadıya yazmaya gerek yok. Diğer hususların hepsi “EĞİTİM”e bağlıdır ve bu sebeple elde edilen zaferi taçlandırmak istiyorsak listemizin başında “EĞİTİM” olmalıdır.

“Sivrisineklerle uğraşma, bataklığı kurut!”

İnsan faktörü bir devletin bir milletin geleceğinin yegâne garantisidir. Bunun dışındaki hususların tamamı tâli/ikincil unsurlar olarak değerlendirilir. Bir milletin iyi yetişmiş evlatları varsa hiçbir şeyden korkmasına gerek kalmaz. Ekonomiler düşer yeniden kalkar; evler yıkılır yeniden yapılır; bugün araban yoksa yarın olur; bu sene kuraklık olur seneye bolluk… Lakin yetiştiremediğin insanların yerini hiçbir şeyle dolduramazsın.

Aile kurumunun temeli “EĞİTİM”e dayanır. Kültürümüzün devamlılığı “EĞİTİM”e dayanır. Sağlıklı ve huzurlu toplum ideali “EĞİTİM”e dayanır. Güçlü ve caydırıcı ordu “EĞİTİM”e dayanır. Etkili dış politika ideali “EĞİTİM”e dayanır. Güçlü sanayii, güçlü ekonomi “EĞİTİM”e dayanır.

“EĞİTİM” bir milletin beyni/hafızası gibidir. Beyni sağlıklı gelişmeyen, toplumsal hafızasını işlevsel kullanamayan bireyler nasıl ki etrafına yarardan çok zarar verirse  “EĞİTİM”i öncelemeyen devletlerin diğer organları da sağlıklı neticeler elde edemez. Bunun bilincinde olanlar “EĞİTİM”i her şeyin önüne alır.

“Bilginin gücüne inanıyorum, kültürün gücüne inanıyorum; ama eğitimin gücüne daha çok inanıyorum.” Seyyid Kutub

Dönüp baktığımızda Almanların, Fransızların, İtalyanların, Japonların, Amerikalıların hatta Çinlilerin geleneksel önceliği “EĞİTİM” olmuştur. Bu milletlerin kısa zamanda arayı kapatarak öne geçmelerinin, milli bütünlüklerini sağlamalarının/korumalarının öncelikli sebebi “EĞİTİM”e hayati derecede önem vermiş olmalarıdır. Bizim için bu yolda atılacak ilk adım ise öğretmen yetiştirme programlarının ivedi olarak yerli ve milli anlayışla güncellenmesidir.

Merhum Hasan Âli Yücel’in Alman maarifinden yola çıkarak yazdığı “Türkiye'de Ortaöğretim Maarifi” isminde kalın bir kitabı var. 1938 yılında yayımlanan bu kitapta o dönemin arayışlarını görmek mümkündür. Lakin ne yazık ki 1950’ye kadar kaliteli eğitim veren okullarımız 1950’den sonra hızla yozlaşmaya başlamış ve nihayetinde günümüzde kördüğüm haline gelmiştir. Bugünün sözde “milli” olan eğitimi tamamen eklektik yapıda her sene ayrı bir kat çıkan kaçak binaya benzemektedir. Bir kısmı Amerikan, bir kısmı İngiliz, diğer kısmı Alman, biraz İskandinav, eser miktarda Türklük sosu taşıyan bu eğitim modelinin sürdürülebilir yanı olmadığı ortadadır.

“Bir insanı ahlaken eğitmeden sadece zihnen eğitmek topluma bir bela kazandırmaktır.” Theodore Roosevelt

Eğitimde asıl mesele insan faktörünün kaliteli yetiştirilmesidir. Yani öğretmenin! Bunun dışında kalan derslik, teknoloji, eğitim materyalleri ve binalar eğitimin tamamlayıcı unsurlarıdır. Okulları altından, inciden, elmastan da yapsanız sonuç itibariyle verilen eğitimin kalitesi öğretmene, müfredata ve ders kitabına bağlıdır. Bir milletin eğitim kalitesi %10’luk dilimdeki zeki çocukların üniversiteyi kazanma oranları üzerinden tespit edilmez. Bir milletin eğitim kalitesi en düşük dilimdeki öğrencilere o eğitim sisteminin ne verebildiği ile ölçülür. Yani mesele sadece diploma değil en alt dilimdeki öğrenciye ahlaki-manevi-kültürel ve akademik alanlarda ne verebildiğindir. Bu gerçeği önümüze almadıkça kendimizi kandırmaya devam ederiz.

“Değerler olmadan eğitim, ne kadar yararlı olursa olsun, insanı daha zeki bir şeytan yapar.” C.S. Lewis

Bugün itibariyle ilk-orta ve yükseköğretimde yaklaşık 25 milyon öğrenci eğitim görmektedir. Maalesef bu çocuklarımızı eğitemediğimiz gibi eğitimde fırsat eşitliğini de sağlayabilmiş değiliz. Tam aksine her geçen gün fakir ile zengin arasındaki eğitim farkı artmaktadır. Sözde “Milli” olan eğitim sistemimiz çocuklarımızı tarihini bilen, bugününü anlayabilen, geleceğini planlayabilen şuurlu-çalışkan-dürüst-ahlaklı bireyler haline getirememektedir. Emniyet Genel Müdürlüğünün uyuşturucu kullanım istatistikleri, 12 yaşa kadar düşen sigaraya başlama yaşı, gittikçe artan adli vakalar, LGBT ve sapkın akımlara ilginin artması, zirveye ulaşan boşanma vakaları mevcut eğitim modelimizin istenen neticeyi vermediğini açıkça ortaya koymaktadır. Atalarımızın dediği gibi “Kem âlat ile Kemâlât olmaz!” Yanlış metotlarda ısrar ettikçe zaman kaybetmeye daha da önemlisi gelecek nesillerimizi kaybetmeye devam ediyoruz. Bize yerli ve milli bir eğitim modeli lazımdır. Köprüden önce son çıkış olan önümüzdeki beş yılın birinci gündemi “EĞİTİM” olmalıdır. Bunun için de “önce ahlak ve maneviyat” diyen eğitim liderlerinin önü açılmalıdır.