Doğu Akdeniz, Birinci Dünya Savaşından beri bu yoğunlukta tüm devletlerin ilgi alanı haline hiç gelmemişti. İmkânı ve söz söyleme gücü olan devletlerin tamamı ya araştırma ya da savaş gemileri ile burada. Amerika’dan AB’ye, Yunanistan’dan Mısır ve İsrail’e kadar devletlerin sorumluları “Doğu Akdeniz’de ne kadar kazançlı çıkarız” ve “Türkiye’yi nasıl kabuğuna çekilen” bir ülke konumuna düşürebiliriz diye kafa yormaktalar ve işbirliği yapmaktalar.
Sömürgeci ülkeleri bir asır sonra hep birlikte tekrar Doğu Akdeniz’e yığan, ağız birliği etmişçesine demeçler verdirten tek şey, elbette petrol ve doğalgaza sahip olma hırsı ve hevesi. Bir damla petrolün, insan kanından daha değerli görüldüğü bir anlayışa sahip olan bu ülkeler için amaca ulaştıran her yol meşrudur. Yani kimse ne Şam’ın şekerine, ne Arap’ın yüzüne ne de Yunan’ın yalanına âşık değildir.
Türkiye, Doğu Akdeniz kıyısında olan, burada uluslararası hak ve hukuka sahip olan bir ülkedir. Doğu Akdeniz’de gelişen her olay Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Libya’da, Suriye’de, Mısır’da, Lübnan’da, Kıbrıs’ta Cezayir’de velhasıl Doğu Akdeniz ve kıyısında olan her olay Türkiye için önemlidir.
Türkiye, haklarını korumak için Doğu Akdeniz’e araştırma gemileri gönderince ve iyi sonuçlar almaya başlayınca bunu kabullenemeyen ülkeleri büyük bir telaş aldı. Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi, İsrail, Mısır gibi ülkeler işbirlikleri imzalayarak güç gösterileri yaptılar. Fakat Türkiye bunların hiç birisine itibar etmeyerek yoluna devam edince, bu sefer bu ülkelerin arkasındaki güçler teker teker ortaya çıkarak Türkiye’ye meydan okumaya başladılar.
Fransa, Yunanistan’dan sonra Türkiye’ye karşı meydan okuyan, tehditler savuran ülkelerin başında gelmektedir. Fransa Cumhurbaşkanı “kırmızı çizgilerden” bahsederek, “Türkiye eyleme dönüşen sözlere saygı duyar” gibi aba altından sopa gösteren, tehdit içeren sözler sarf etmiştir. Almanya Başbakanı, açıktan Yunanistan’a destek vermiş, AB ise bu yönde eğilimler göstermiştir. Hatta AB üyesi ülkeler olan Yunanistan, Fransa, Kıbrıs Rum kesimi ve İtalya ortak tatbikat yaparak güç gösterisi yaptılar. Tabii bu gözdağlarının tamamı Türkiye’ye karşıdır.
Doğu Akdeniz’in zengin enerji kaynaklarına hakim olmak isteyen sömürgeciler, dünya kamuoyuna Türkiye’nin yerinde rahat durmadığı, saldırgan olduğu, başkasının haklarına göz diktiği imajını vererek, kendilerinin masumların hak ve hukuklarını koruyan ülkeler olduklarını anlatmaya çalışmaktadırlar. Gerçeğin bu şekilde olmadığını da en iyi kendileri bilmektedirler
Yunanistan’ı öne sürerek Doğu Akdeniz’de hedefe ulaşmak isteyen sömürgecilerin bu davranışları elbette ilk değildir. Milli Mücadele yıllarında Yunanistan’a arkadan destek vererek Anadolu’yu işgale yöneltmeleri hâlâ hafızalarda canlı durmaktadır. O günlerde de büyük ümitler içinde olan sömürgeciler, Türk milletinin küllerinden yeniden nasıl doğduğunu unutamamaktadırlar.
Yunanistan’ın, Fransa’nın, AB’nin, Mısır’ın, İsrail’in, Amerika’nın ve bunların etrafındaki devletlerin tek hedefi Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına hakim olmak ve buna hakim olurken de kimseyi buraya yaklaştırmamaktır. Diğer amaçları da bu enerjiden pay alarak güçlenecek olan bir Türkiye’yi engellemektir.
Onlar için dost olan Türkiye, etrafıyla ilgilenmeyen, kabuğuna çekilen bir ülkedir. Öyle görünüyor ki Sömürgeci ülkeler, Doğu Akdeniz’deki mücadeleyi bir süre daha Yunanistan üzerinden yürüteceklerdir. Yunanistan’a her türlü desteği verirken, Türkiye’ye de gözdağı vermeye devam edeceklerdir.