Joe Biden’in ifadesiyle “Afganistan’da artık ulusal çıkarının kalmadığını” düşünen Amerika, 20 yıl sonra bu ülkeden çekildi. Geçmiş dönemlerde işgalci devletlerin ayrılma süreçlerine bakıldığında o kadar da hızlı çekildi ki, beş altı gün içinde tasını tarağını alelacele toplayarak bir nevi “kaçış” görüntüsü sergiledi. Buna “çekilmeden” ziyade “kaçma” ifadesi mi kullanılır ileriki zamanlarda meselenin mahiyeti ortaya çıktığında ve ilişkilerin seyrine bakarak bir anlam vereceğiz.
Afganistan’ın devrik lideri Gani’nin “ayağına geçirdiği bir terlikle” soluğu havalimanında bekleyen helikopterde alması ayrı bir garabettir. Afganistan’ı yöneten devlet bürokrasisinin kaçış hikayeleri, yirmi yıldır dünyanın parasının harcandığı ve emeklerinin sarf edildiği “Afganistan ordusu” polisi vs.’nin buharlaşması da ayrı bir olaydır. Yani Afganistan devleti birkaç saat içinde yok olmuş gitmiştir.
Kabil Havaalanı’ndan Amerikan kargo uçağının etrafını saran, uçağın bir tarafına tutunmaya çalışan, hatta iniş takımlarına kendilerini bağlamayı kurtuluş zanneden ve havada parçalanan Afganların görüntüleri insanlık adına utanç vericidir. Uçağın içinden yansıyan görüntüler ve üstüste yığılmış insan manzaraları inanılacak gibi değildir.
İşgalci güç, dünyanın gözü önünde birkaç günlük operasyonla kendi vatandaşlarını, eşyalarını, dökumanlarını vs topladı; gitti veya kaçtı. Geride istikrarsız bir ülke kaldı. Bataklıktan kendisini kurtarırken, ona güvenerek etrafında halkalanan insanlara “Ne haliniz varsa görün” diyerek arakasına bile bakmadı. İşgal ordusu etrafında kullandığı yüzbinlerce Afganlı gence İran ve Türkiye yolunu göstermesi ise ileride çok konuşulacaktır. Amerika’nın Afganistan macerası, doğulu toplumlar için “sömürgeci ülkelere güvenmenin sonunun nerelere vardığı” ile ilgili müşahhas örneklerden biri olarak kitaplarda okunacak ve her zaman hatırlanacaktır.
Kabil Havaalanı’nda uçağa asılmaya çalışan insan manzaraları 21. asırda dünyayı yöneten sömürgeci güçlerin ve modern dünyanın ayıbı olarak hep kalacaktır.
1979 yılında Rusya ile başlayan, Amerika ile devam eden “medeniyet ve huzur getirme” vaadleriyle dolu 40 yılı aşkın süren işgallerin sonu bir ülkenin harabından ve insanlarının perişanlıklarından başka bir şey getirmemiştir. Tablo ortadadır. Sadece fotoğraflara ve TV’ye yansıyan görüntülere bakarak, hiç söze hacet kalmadan Afganistan’ın işgaller sonucunda vardığı menzili görmek mümkündür. Perişanlık, pejmürdelik, fakirlik, geri kalmışlık, terör, hakka ve hukuka riayetsizlik vs her türlü olumsuzluklar ortada cirit atmaktadır.
Afganistan’dan kaçışların ve feryatların sebebi, ülkenin kaderine bundan sonra hakim olan Taliban korkusundandır. Taliban gelmeden, psikolojik olarak korkusu önden gelmiştir. Elini kolunu sallayarak, adeta karnaval havası içinde Kabil’e giren Taliban’ın geleceğe yönelik olumlu mesajlar vermesi, hiç kimsenin hayatına ve yaşamına dokunmayacaklarına dair taaahüdleri inandırıcı olmamıştır.
Taliban’ın, birkaç gündür sosyal medyayı kullanarak vemeye çalıştığı “ben eski Taliban değilim” mesajlarına inanmak zordur. Hep kan, gözyaşı ve terör ile anılan bir örgüt, ülke yönetimini el egeçirdiği bu andan sonraki uygulamaları ile geçmişini ancak temize çıkarabilir.
Rusya ve Çin gibi ülkeler Taliban’ın gelişinden çok memnundurlar. Arka plana bakılırsa bundan Amerika’da hoşnuttur. Taliban’ın 29 Şubat 2020’de Doha’da Amerika ile yaptığı anlaşmadan sonra Kabil’e girdiğini unutmamak gerekir. Sanki Taliban ve Afganistan üzerinden tüm Ortadoğu’yu ve hatta Orta Asya’yı içine alacak bir senaryonun yeni başladığı izleri sezilmektedir.
Bu süreçte Türkiye’nin Kabil elçiliğini tahliye etmemesi ve izlenen politika çok doğrudur. Diğer ülkelerin hepsi gitse de Türkiye orada kalmalıdır. Taliban değişti mi değişmedi mi bundan sonra göreceğiz.