Kırım, Tatarların anavatanıdır ve 1771 yılından beri de Rusya’nın işgali altındadır. Osmanlı devleti ile Rusya arasında 1768 yılında savaş başlayınca Rusların ilk hedeflerinden birisi Karadeniz’e çıkmak için bu coğrafya olmuştur.
Orkapı’nın bağlı olduğu anakara 1771’e kadar Osmanlı toprağıydı ve bu nedenle Kırım’ın güvenliği açısından bir sorun yoktu. Bu yıllara kadar Karadeniz’in de tamamı Osmanlı devletinin iç deniziydi. Batılı tarihçilerin ifadesiyle “Karadeniz, Osmanlı Padişahlarının bahçesinin içinde bir havuz” gibiydi. Fakat savaşın ilk yıllarında Orkapı’yı muhafaza etmekle görevli Tatarların Rus askerlerine pek direnmemeleri ile kısa zamanda stratejik bir yarımada olan Kırım Osmanlı devletinin elinden çıkmıştı.
Kırım’ın Rusların eline geçmesi İstanbul’u tehlike altına sokmuştu. Kırım’ı Osmanlı devletinden kopardıktan sonra 1776’da Bahçesaray’a gelen II: Katerina’nın geçtiği yollar üzerine “bu yol İstanbul’a gider” yazılarının asılması, Rusya açısından Kırım’ın önemini ortaya koyuyordu.
Osmanlı devleti, Rusya’nın baskısıyla istemeyerek de olsa 1783’te Kırım üzerindeki Rus işgal ve ilhakını resmen tanıdı ama gerçekte bir zaman bu durumu kabullenmedi. Osmanlı devleti çok sayıda toprak parçasını kaybetmişti ama hiçbirisi Kırım’ı kaybetmek kadar devlete ve topluma ağır gelmemişti.
Ruslar 1771’ten itibaren dışarıdan getirdikleri topluluklarla Kırım’ı Ruslaştırma politikası uyguladı. Bu tarihten itibaren Tatarların hayatları ızdırap, gözyaşları, sürgünler, hasret ve ayrılık acıları ile doludur. Bu durum hala devam etmektedir. Stalin’in 18 – 20 Mayıs 1944’te Tatarları iki gün içinde vatanlarını terke zorlayarak Orta Asya'ya sürmelerinin trajik hikayeleri ve yaşanmışlıkların acıları ise hala canlılığını korumaktadır. Bu tarihten sonra Tatarların anavatanı olan Kırım Tatarsız kalmıştır.
Kırım 1954 yılında Rusya tarafından Ukrayna’ya verilmiş ve 1991 yılında da Ukrayna tarafından yarı özerk bir hale getirilmiştir. Bu dönemde sürgündeki Tatarlardan anavatanlarına dönenler olduysa da Ukrayna o dönemde onlara pek de iyi davranmamıştır. İş yerleri açmaları ve toprak sahibi olmalarında önlerine hep dağ gibi engeller çıkartılmıştır.
Fakat Rusya için Kırım’ın önemi çok daha farklı olduğu için, siyasi ve ekonomik olarak kendisini toparladıktan sonra bazı bahanelerle ilkönce Kırım’ı işgal ve 2014 yılında da silahların gölgesi altında yapılan referandumla ilhak ederek burayı Ukrayna’dan almıştır. Ukrayna’ya göre daha da baskıcı bir politika izleyen Rusya, Tatarlara hayatı zindan etmeye başlamıştır. Bu politika ile 1991’den itibaren anavatanlarına dönen Tatarları yıldırmaya başlamış ve tekrar sürgünler gündeme gelmiştir. Tatarların ifadelerine göre Rus işgalinin başladığı 2014 yılından beri 30 binden fazla Tatar sürgün edilmiş, 100 binden fazla Rus da, farklı yerlerden getirilerek buralara iskan edilmiştir.
Rusların amacı yıldırma politikaları ile Tatarları Kırım’dan uzak tutmak ve vatanlarına dönmelerine engel olmaktır. En son Kırım Tatar Milli Meclis başkan yardımcısı Nariman Celal ve arkadaşlarının tutuklanması Tatarlara yapılan baskının hangi boyutlarda olduğunu anlatmaktadır.
Rusya’nın Tatarlara yönelik baskılarının daha da artacağı tahmin edilmektedir. Yarımadanın tekrar Rusya’ya ilhakı, Tatarlar için zorlu yılların tekrar başlaması anlamındadır. Sürgün, göç, ayrılık acısı, hasret ve göz yaşı Tatarların kaderi olmaya devam etmektedir. Bu süreçte onların yanında olabilecek en büyük destekleri Türkiye’dir. Türkiye’nin Kırım üzerindeki Rus ilhakını tanımaması yerinde bir politikadır. Bunun dışında mevcut koşullarda Türkiye’nin yapacağı başka bir girişim de yoktur.