ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi ve Amerikan Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararı, sadece Trump’ın seçim kampanyası sırasında verdiği sözle ilişkili basit bir adım değil.
Bilakis bölgeyi yeniden dizayn etme amacını taşıyan kapsamlı bir planın parçası.
Planın merkezinde İsrail’in yer aldığını söylemeye gerek yok.
Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi ülkeler de söz konusu plana destek veriyor.
Türkiye ise, bölgeyi dışarıdan müdahaleyle yeniden dizayn çabalarına direnen ülkelerin başında geliyor ve bu tarihi rolü her geçen gün daha da netleşiyor.
İstanbul’da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Zirvesi bunun bir kanıtı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sudan, Çad ve Tunus’u kapsayan Afrika turu, yapılan anlaşmalar ve verilen mesajlar, Erdoğan’ın ziyaret ettiği ülkelerden dünyaya yansıyan görüntüler, Türkiye’nin direnişinde asla yalnız olmadığını gösteriyor.
Bilakis Ankara, attığı adımlarla bölgeyi dizayn hayalleri kuran ülkeleri yalnızlaştırıyor ve güçlü bir karşı cephe oluşturuyor.
Söz konusu plandan rahatsız olan ve zarar görecek ülkeler de o cepheye katılarak Türkiye’yle saflarını sıklaştırıyor.
O ülkelerin ilki Ürdün.
Körfez’in maceraperest prenslerinin Amman’ı devre dışı bırakarak Trump’la yaptıkları anlaşma Kral Abdullah’ı kızdırdı.
Ayrıca Ürdün, Kudüs’ün Yahudileştirilmesinden ve Filistin davasının tasfiyesinden en çok etkilenecek ülkelerin başında geliyor.
Mescid-i Aksa’nın idaresi uluslararası hukuka ve anlaşmalara göre Ürdün’e ait.
Amman bu hakkını Ürdün Vakıflar Bakanlığı’na bağlı İslami Vakıflar İdaresi aracılığıyla kullanıyor.
Mescid-i Aksa’da çalışanlar, imam ve hatipler Ürdün tarafından atanıyor.
Mültecilerin Filistin topraklarına dönüş hakkı gibi konuların da nüfusunun yarısı Filistinli olan Ürdün’ü doğrudan ilgilendirdiğini hatırlatalım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün Hartum’dayken Ürdün Kralı Abdullah’la önemli bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
İki liderin görüşmede “Kudüs’ün statüsüne sahip çıkmak için ortak çaba harcamanın önemine” değindikleri ve ABD Başkanı’na hatalı adımından dönmesi için “yapıcı uyarılarda” bulunmanın faydalı olacağını belirttikleri ifade edildi.
Bunun anlamı şu:
Ürdün, Filistin konusunda kendisini devre dışı bırakan ve Trump’ın kararını kabul etmesi için baskı yapan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden uzaklaşıp Türkiye’ye daha çok yaklaşıyor.
Ürdün, konumu itibariyle bölgenin kilit ülkelerinden biri.
Amman’ın önümüzdeki süreçte Ankara’yla paralel hareket edeceği anlaşılıyor.
Bu yakınlaşmanın Kudüs dışında, Suriye gibi bizi çok yakından ilgilendiren diğer bölgesel konulara da yansımaları olacaktır.
Ürdün’ün Kudüs konusundaki duruşu nedeniyle Amerika’nın ve Körfez ülkelerinin bu ülkeye yaptıkları yardımları kesecekleri konuşulurken, Arap sokağında Kral Abdullah’ın Şubat 2014’te yaptığı bir konuşmanın görüntüleri yeniden gündeme geldi.
O konuşmada Kral Abdullah, “Biri gelip Ürdün’ün aleyhine olacak şekilde 100 milyar dolar teklif ediyor. Selametle. Tek bir kuruş bile kabul etmeyiz” diyor.
Son günlerde yaşanan gelişmeleri dikkatli gözlerle takip edenler şu gerçeği gayet net bir şekilde görür:
Katar’dan Sudan’a, Ürdün’den Tunus’a Ortadoğu’da yeni bir direniş hattı şekilleniyor.
Bu yeni direniş hattına da Türkiye öncülük ediyor.