Şiir hayatımızdan çekileli çok oldu. Oysa 40-50 yıl öncesine kadar insanımız şiirle düşünür, şiirle konuşur, şiirle hissederdi. İnsanımız bir konu hakkındaki duygusunu belirtmek istediğinde ya bir mısra ile ya da atalar sözü ile kendini ifade ederdi. 

Şiirin Türk milletinde ayrı bir yeri vardır. Çünkü millet olarak çok konuşmayı sevmeyiz. En azından eskiden böyleydi. Bu sebeple de duygu ve düşüncelerini kısa yoldan ifade etmek için şiiri hayat tarzı haline getiren bir milletin mensuplarıyız.

Şimdilerde şiirle alakamız zayıflasa da halk arasında yer etmiş deyimler, atasözleri veya mısralar varlığını devam ettiriyor. Lakin yeni nesiller bunlardan da mahrum kalacak gibi görünüyor. Yeri geldiğinde “Tilki erişemediği üzüme koruk der” sözünü hatırlattığımızda şimdiki nesiller boş gözlerle bakıyor. İşte bu hayra alamet değil…

Üstad Sezai Karakoç ne güzel demiş: Şairi olmayan millet, yok demektir. Şairlerini görmeyen millet, kendini görmüyor, şairlerini yaşamayan millet, yaşamıyor demektir. Evet, şair milletinin sözcüsü, yorumcusu ve gerekirse yol gösterenidir. Şair, milletinin kalbidir. Atan nabzı, çarpan yüreğidir. Şair, hepimizin çilesini yüklenmiştir. Tek başımıza dayanamayacağımız şahsi acımız, onunla birlikte yaşadığımızda hafifler, çekilir hale gelir.

Şiir binlerce yıldır hayat tarzımız olmakla bizi dönüştürüyor, bizi yüceltiyor, bizi ortak duygularda buluşturuyordu. Şiir hayatımızdan çekilince bu bağlar da kopmaya başladı. Şimdilerde şiiri takip eden bir avuç okuyucudan başka sermayemiz kalmadı. Oysa şiir milletin her bir ferdine dokunabildiği ölçüde etkili olabilir. Hz. Mevlana’nın şu sözü buna işaret eder: Ben şiir söylemiyorum. Benim konuşmam budur.

Şiir, hakikatin, doğa ve tarih içinde atan nabzı, çarpan yüreğidir. Çünkü şiir, hakikatin, yüzülebilecek bir derisi değil, çıkarıldığında, insan hakikatinin hayattan yoksun kalacağı kalbidir. Şair, bir toplum için başlı başına bir devrimdir. Şairden önceki toplulukla, sonraki topluluk arasında bir fark vardır. O cansız toplumu harekete geçirir, diriltir.

Son zamanlarda az da olsa şiire yöneliş başladı. İnsanlar modern dünyanın karmaşasından çıkıp nefes alabilecekleri adacıklar arıyor. Şiir bu adacıklardan biri olarak binlerce yıldır orada duruyor. Bize düşen oraya yönelmek ve yine yeniden orada dirilmek.

Şiir okumaya karar veren biri şiirimizin altın halkaları kabul edilen şu isimlerle işe başlamalıdır: Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Karacaoğlan. Bu üç isim Türkçe yazmış olmaları, o dönemin konuşulan diliyle yazmış olmaları ve dilden dile dolaşarak bugüne gelmiş olmaları sebebiyle millete mal olmuş büyük şairlerdir.

Bu üç ismi sindirdikten sonra divan edebiyatının büyük isimlerini de okumak gerekir. Üstadın deyimiyle divan edebiyatını tanımayan, divanları okumamış bulunan kişilerin Osmanlı tarihini de hakkıyla bildikleri söylenemez. Fuzûlî, Bâki, Nedim, Nef'î, Şeyh Galip gibi isimler bu altın dönemin önemli temsilcileridir. Bu konuda Ahmet Atilla Şentürk’ün “Osmanlı Şiiri Antolojisi” zahmetli de olsa iyi bir başlangıç olabilir ve şiir duyarlılığınıza çok şey katabilir.

20. yüzyıla geldiğimizde okumamız gereken ilk isim Mehmed Akif’tir. Akif batmakta olan toplumu kurtarmanın çığlığıdır, sesidir ve öfkesidir, yalvarışı ve direnmesidir. Yani o toplumun şimdiki zamanına, aktüel görünüş ve içyüzüne dönüktür. Sonrasında ise Necip Fazıl’ın tüm şiirleri alıcı gözle tekrar tekrar okunmalıdır. Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Faruk Nafiz, Tanpınar, Arif Nihat Asya, Asaf Halet Çelebi, Ahmet Muhip Dıranas, Behçet Necatigil, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Oktay Rıfat, Melih Cevdet, Orhan Veli şiirimizin bu dönemdeki diğer büyük şairleridir.

1950 sonrasında ise Sezai Karakoç, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreya, Ülkü Tamer, İlhan Berk, Ece Ayhan, Metin Eloğlu, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu ve İsmet Özel okunması gereken en önemli isimlerdir. Bugüne geldiğimizde ise daha pek çok isimle birlikte Arif Ay, Cahit Koytak, Osman Sarı, Ali Ural, Hüseyin Atlansoy, Osman Konuk, İhsan Deniz, Osman Özbahçe, Nurettin Durman, Adem Turan, Ali Sali, Mehmet Solak, Hüseyin Akın, Mustafa Aydoğan, İsmail Karakurt, Mustafa Köneçoğlu, Mehmet Aycı, Mustafa Özçelik, Şakir Kurtulmuş, Ali Emre, Cevat Akkanat, Hakan Şarkdemir, Atıf Bedir, Hıdır Toraman, Faruk Uysal, Ali K. Metin, Murat Güzel, Bülent Keçeli, Vural Kaya, Hayriye Ünal, İdris Ekinci, İrfan Dağ, Mustafa M. Erdoğan, Mustafa Uçurum, Özcan Ünlü, Suavi Kemal Yazgıç, Ahmet Murat, İsmail Kılıçaslan, Celal Fedai, Hakan Arslanbenzer, Hüseyin Karacalar, Furkan Çalışkan,  Yavuz Altınışık, Zeynep Arkan, Mustafa Akar, Aziz M. Öncel, Mehmet Tepe, Özgür Ballı, Merve Yaylacık, Emre Öztürk, Musab Kırca, Eray Sarıçam, Emre Söylemez, Ömer Yalçınova, Seyyidhan Kömürcü, Ertuğrul Rast, Hasan Bozdaş eserleriyle öne çıkan isimlerdir. Şiir olarak ne okuyayım diyenler bu şairleri listelerine alabilirler. Yazımı yine Üstadın şu cümlesiyle tamamlayalım: Şiir ve şair ölmeyecektir. Çünkü insan ölmeyecektir. Çünkü hakikat ölmeyecektir.