Teknoloji, haber üretim ve dağıtım süreçlerini hızlandırdı. Televizyon kanallarının altyazılarıyla hayatımıza giren son dakika haberciliği, internet yayınları ve sosyal medyayla ivme kazanarak daha yoğun bir rekabetin içine sürükledi gazeteciliği.
Hemen her saniye bir son dakika ya da flaş gelişme, maruz kaldığımız bütün ekranlara düşüyor. Çıldırmışçasına haber iletme telâşı, çoğu zaman durup düşünecek ve olayların arka planını derinlemesine anlayacak zaman bırakmıyor. Hâl böyle olunca, derinlikli araştırılmış, özenle yazılmış metinler bulmak güçleşiyor.
Bu gidişata dur diyen bir kavram var: Yavaş gazetecilik. Hızlı haber aktarma telâşı yerine olayları daha derinlikli araştırarak okurlara serinkanlılıkla ulaştırmayı temel alan yavaş gazetecilik kavramı, ilk kez 2007'de akademisyen ve eski gazeteci Susan Greenberg tarafından literatüre kazandırılmış.
Yavaş üretilen ve okurlar tarafından da yavaş tüketilen içerikleri temel alan bu disiplinin, dünya genelinde farklı örnekleri var. Ocak 2011’de Rob Orchard ve Marcus Webb tarafından kurulan ve üç ayda bir çıkan Delayed Gratification (Ertelenmiş Haz) adlı dergi bu kulvarın öncülerinden.
Ele alacağı konuları acele etmeden derinlemesine üç ay araştırıp çalışan ve okura sakin kafayla derinlemesine metinler okuma hazzı tattıran bu dergi, geçmiş aylarda olan bitenleri zihni yormadan ve bulandırmadan anlatmayı ve stressiz bir okuma deneyimi vadediyor.
Genellikle günümüzdeki yayınlardan örnekler verilse de yavaş gazeteciliği savunanlara göre bu işin öncüleri arasında İbn Battûta ve Marko Polo'nun seyahatnameleri de örnek gösterilebilir. Örnekler tarihten olunca, anlatılmak istenenin ne olduğunu kavramamız daha da kolaylaşıyor.
Reklamsız ve ücretli abonelikle sansasyonsuz habercilik yapma iddiasında olan Hollanda merkezli De Correspondent’ın kurucusu Rob Wijnberg, “Vücut için ‘fast food’ ne ise, zihin için de haber odur. Haberler bizi, (…) çılgın olaylarla dolu bir dünyanın pasif izleyicileri haline getiriyor. Hem bireyler hem de toplum için kötü” diyor.
Hızlı haber aktarma telâşı, okuyucuları zihnen yorduğu ve tüm dünyanın gündemini üzerine boca ederek mutsuz ettiği gibi, gazetecileri de zorluyor. Gazeteciler, sürekli gelişen haberleri hızlıca yayınlamak için çabalarken, kendilerini adeta bir sarmalın içinde buluyor. Dijital medyadaki rekabetin, gazeteciler üzerinde oluşturduğu baskı, bu sorunu çözümsüz hâle getiriyor.
İnfobezite veya Information Overload (Aşırı bilgi yüklenmesi) gibi kavramlar, karşı karşıya olduğumuz sorunu biraz daha netleştiriyor. Gündelik hayatta maruz kaldığımız aşırı enformasyon, zihnimizin bilgi işleme kapasitesini aşınca, anlama ve karar verme yetimiz azalıyor.
İşin ilginç yanı, tüm kanallardan üzerimize boca edilen son dakika haberleri, genellikle birbirinin tekrarı. İçlerinde farklı bir bakış açısı, derinlikli bilgi bulabilmek çok zor. Farklı ve derinlikli bilgi için yavaş gazetecilik formunu benimseyen yayınlar, analiz içeren gazeteler ve dergi formatı kurtarıcı olabilir.