Geçtiğimiz günlerde gündeme bir haber düştü.

İstanbul Hasköy’de gecekonduların yoğun olduğu mahallelerde, hali vakti yerinde olmayan insanların kapılarına içerisinde bin lira olan zarflar bırakılıyormuş.

Ve bu güzel insanlar bu güzel davranışı gecenin karanlığında, gün ağarmadan yapıyorlarmış.

Bırakan kim? Bilinmiyor.

Fakat bırakılanlar gerçek ihtiyaç sahipleri.

Hem de ihtiyaç sahibinin durumuna göre iki ya da üç zarfın bırakıldığı da olmuş.

Ne kadar ince bir düşünce, gecenin karanlığında, insanları rencide etmeden yardımda bulunmak.

Ne kadar güzel bir davranış, yardım edenin kendini gizlemesi, yardımda bulunduğu kimseleri minnet altında bırakmaması.

Bunlar, özlediğimiz davranış kodları.

Bunlar, bir zamanlar var olan, fakat kaybettiğimiz, ama tekrar sahip olmayı arzu ettiğimiz yönümüz, yanımız, tarafımız.

Geçmişte ‘Sadaka Taşları’ olarak ifade edilen, veren el ile alan eli buluşturan uygulama yardım alanı ezmeyen, rencide etmeyen bir uygulamaydı.

Sadaka taşı üzerine bırakılan miktarı ihtiyaç sahibi ihtiyacı kadar alıyor ve ihtiyacını gideriyordu.

Veren kime verdiğini, alan ise kimden aldığını bilmiyordu.

Böylece yardım alan aldığı yardım altında ezilmiyordu.

Herşeyde olduğu gibi yardım etmenin de bir ahlakı, bir usulü vardır.

İnsandır, yardıma muhtaç olur. İnsandır, veren el iken, alan el durumuna gelebilir.

Yardıma muhtaç durumda olanların içerisinde bulundukları hal zaten zor bir haldir.

Yardım istemek, yardıma muhtaç olduğunu söylemek kolay bir hadise değildir.

Bakmayın siz bunu meslek haline getirmiş olanlara.

İnsan yardım isterken başta bir kere ezilir. Yardım edenin tavrı bu ezilmişliği daha da katlayabilir.

Oysa aslolan yardım ederken yardım edilen insanın onuru asla örselenmemelidir; şahsiyeti asla hırpalanmamalıdır.

İnsan onurunu ve şahsiyetinin zedeleyerek yapılan her ‘yardım’ yardım edilene iyilik değil, kötülüktür.

Yaratılmışlar içerisinden seçilen ve imtihana tâbi tutulan insan şerefli bir varlıktır.

Ona bu şerefi Allah bahşetmiştir.

İnsan olma şerefi ne sahip olunan makam ve mevki, ne şan ve şöhret, ne de mal, mülk ve servetle bağlantılıdır.

İnsan yaratılış itibarı ile şerefli kılınmıştır.

İnsanın insan olma şerefini yardım yapma gerekçesi ile dahi olsa örselenmemelidir.

İnsan kendisine yapılmasını istemediği davranışı bir başkasına yapmamalı ahlaki ilkesince, kişi yardım alanın yerine bir an olsun kendini koymalı, ona göre davranmalıdır.

İmtihan gereği kimi zengin, kimi fakir olur.

Kimi zenginken fakir, kimi fakirken zengin olabilir.

İnsan bugün verirken yarın alan konumuna gelebilir.

Varlık içerisinde olmak ya da yokluk içerisinde yaşam sürdürmek imtihan içerisinde olmanın bir gereğidir.

Kur’an’da ‘Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir.’ buyrulmaktadır.

Buradaki incitmeyi sadece sözle yapılan incitme olarak anlamamak lazım. Yardım ederken kimi zaman duruşumuz, bazen bakışımız, kimi zaman yüz ifademiz de incitici olabilir.

Göstere göstere, eze eze, yanında poz vere vere yapılan her yardım yardım edileni incitir, ezer.

Hülasa, insan verirken de güzel bir şekilde vermeli ve güzelleşmelidir.